13 Haziran 2007 Çarşamba

Dance Of Death

Dance of Death Üzerine...
Yüzlerce anlamı içinde barındıran Dance of Death gibi bir Maiden harikasını anlatmaya başlamadan önce bazı yanlış anlaşılmaları ortadan kaldıralım.
Dance of Death parçasıyla verilmek istenen bir mesaj vardır. Parçanın ana teması ‘ölüm’ değildir. Ana temamız ‘gerçeklerdir’; her an karşılaşabileceğimiz kaçınılmaz gerçekler. Ve ölüm de (*1-Don't believe that there is never an end) bu gerçeklerin en kaçınılmazı, en sertidir.
İşte bu noktada büyük bir yanılgı baş gösteriyor. Sözleri idrak edemeyenlerin, tek kelimeye göre karar verme hatasına, Maiden’ın haklı olarak izlediği kapalı-sembolik anlatım tarzı eklenince; bir çok kişi şarkıyı özümsemeden vardıkları yanlış yargıyı doğru kabul ediyor. Ve bu; heavy metalin, Iron Maiden’ın yanlış anlaşılmasına, anlaşılamamasına sebep oluyor. Hala şarkının vermek istediğinin, kendi aldıkları yanlışlar olduğunu düşünenler, parçanın son satırlarını anlamaya çalışsınlar.




Şarkıyı incelemeye başlamadan önce Janick Gers’in parça hakkında söylediği cümleye dikkat çekmek istiyorum:
‘‘A lot of bands just can’t do songs like that anymore or, more likely, they just won’t allow themselves the freedom to do songs like that, which is a shame.’’
Bu cümlelerle Iron Maiden’ın farkını bir kez daha ortaya koyuyor. Gerçekten de bir çok grup kendinde bu tarz şarkılar yapacak gücü ve cesareti bulamıyor. Tepki almaktan korkuyorlar. Bu sözler Maiden’ın albüm satma kaygısının olmadığının bir başka kanıtıdır.
******

DANCE OF DEATH
Let me tell you a story to chill the bones
about a things that I saw
One night wandering in the everglades
I'd one drink but no more
I was rambling, enjoying the bright moonlight
Gazing up at the stars
Not aware of a presence so near to me
Watching my every move


Anlam dolu, klasik bir Maiden soundu işitiyoruz. Ve hayali(!) kahramanımız tamamen gerçek olan bir hikaye anlatmaya başlıyor. Yaşam kadar gerçek, ölüm kadar acımasız bir hikaye! ‘Sana kemiklerini titretecek bir hikaye anlatmama izin ver. Bir gece ormanda dolaşırken yaşadığım bir şey hakkında. İçkiliydim ama fazla değil. Amaçsızca geziyordum, ay ışığının tadını çıkararak, yıldızları izleyerek. Çok yakınımda olan bir varlığın haberinde olmayarak; o her hareketimi izliyorken.’ Bu ana kadar her şey dünyada yaşanıyor gibi gözükmesine rağmen bunlar dahi rüyada(*2-Whenever we dream, That's when we fly), başka bir boyutta geçmektedir. Her şeyin normal olduğu bir gece; ancak gökyüzündeki o parlak yıldızların ne zaman ve nasıl ders vermek isteyeceği hiç belli olmaz.

Feeling scared and I fell to my knees
As something rushed me from the trees
Took me to an unholy place
And that is where I fell from grace

Then they summoned me over to join in with them
To the dance of the dead
In to the circle of fire I followed them
In to the middle I was led


‘Bir varlık üzerime saldırdığı zaman, korktuğumu hissettim ve dizlerimin üstüne düştüm. Beni din de olmayan bir yere götürdü, saygınlığımı kaybettiğim yere. Beni geri çağırdılar, onlara katılmam için, unutulmuşla dans etmem için. Ateş çemberine onları takip ettim, çemberin ortasında önderleriydim.’
Hepimiz anlam veremediğimiz gerçeklerle karşılaşmışızdır. Tanımlayamadığımız varlıklar görmüşüzdür. Ve bir çoğumuz bunun farkına bile varamamıştır. İçerdikleri anlamları yok sayarak, kendimizi tesadüf olduklarına inandırarak; onlara ‘hayal’ adını verip, unutmayı tercih etmişizdir. Ama, ya asıl gerçek bu rüyalarsa! Hayali karakterimiz bu hayallerin tam ortasında, üstelik ona bu hayalleri yıldızlar getiriyor. Ve hayali, ona ölümü taşıyor. Bedeninin kontrolü onda olmadan göremediği, beyninde şekillenen varlıkları izliyor. Ateşin çemberine, insanı ateş gibi yakabilen gerçeğin çemberine giriyor. Bu çember onu götüren varlıkların bedenlerinden oluşmakta.

As if time had stopped still I was numb with fear
But still I wanted to go
And the blaze of the fire did no hurt upon me
As I walked onto the coals
And I felt I was in a trance
And my spirit was lifted from me
And if only someone had the chance
To witness what happened to me
And I danced and I pranced and I sang with them
All had death in their eyes
Lifeless figures they were undead all of them
They had ascended from hell
As I danced with the dead
my free spirit was laughing and howling down at me
Below my undead body just danced the circle of dead
Until the time came to reunite us both
My spirit came back down to me
I didn't know if I was alive or dead
As the others all joined in with me


‘Zaman durmuş gibiydi ve ben korkudan donakalmıştım, ancak yinede devam etmek istiyordum. Ateşin alevleri beni yakmadı, kızgın kömürlerin üzerinde yürüdüğüm zaman. Transta olduğumu anladım ve ruhum bedenimden yükseldi. Sadece bir kişi tanık olsaydı yaşadıklarıma. Ve onlarla dans ettim, yürüdüm, şarkı söyledim. Hepsinin gözlerinde ölüm vardı. Cansız figürlerdi, hepsi ölüydü. Onlar cehennemden yükselmişti. Ben ölülerle dans ettikçe, özgür ruhum gülüyor ve haykırıyordu, ölü bedenimin altından. Ölülerin çemberinde sadece dans ettim. Ruh ve bedenimi yeniden birleştirme zamanı gelene kadar, ruhum geri gelmişti. Ölü müyüm canlı mıyım bilmiyordum. Diğerleri bana katılana kadar.’
Gerçeği görebilmek için, ölümü görüp yaşamı anlamak için, cesaret gereklidir. Burada o cesaret var. Öyle bir cesaret ki, ateşe bile meydan okuyabilir. Beynin özgürce çalışmasıyla oluşmuş, bedenden soyutlanmanın getirdiği bir cesaret. Karakterimiz, bir başka boyutta, ölüm dansını yapıyor. Cehennemden yükselmiş alevden bedenlerle birlikte. Aslında dans ederek onlara meydan okuyor. Bedeninde olmayan ruhunu geri çağırıyor. Ve bu mücadeleyi kazanarak yaşama yeniden geri dönüyor.
Bu nokta da ‘Dance of Death’ deyişinin neden kullanıldığını, neye benzetildiğini anlamamız mümkün oluyor. Karakterimiz yaşadıklarının, yaptıklarının; kökleri çok eskiye dayanan ve Afrika yerlilerinin ölüyü yeniden canlandırmak için yaptıkları dini ritüelden parçalar olduğunu anlıyoruz. Bu dini törenler sırasında bir çok farklı figürler yapılmaktadır, bunlar şarkımızda neden dans etmek eyleminin kullanıldığının kanıtıdır. Ve yine bu ritüellerde, ölüme meydan okuyarak, yeniden yaşama dönecek kişi, olanları bir başka boyuttan izlemektedir. Bu törenler tam ölüm ve yaşam arasındayken gerçekleştirilmektedir.
Maiden; aniden, ormanda yürürken gelen ölüme karşı yapılan savaşı bizlere anlatmakta. Bunu yaparken de en uygun yol olan benzetmeler ve mecazlarla birlikte bu unutulmaya yüz tutmuş eski Afrika törenini kullanıyor. Bu tarz anlatması çok güç ve de bazı yönlerden sakıncalı olan bir şeyi paylaşmak için çok doğru bir yöntem.


By luck then a skirmish started
And took the attention away from me
When they took their gaze from me
Was the moment that I fled
I ran like hell faster than the wind
But behind I did not glance
One thing that I did not dare
Was to look just straight ahead


‘Şans eseri bir çatışma başladı, dikkatleri üzerimden çekti. Bakışlarını uzaklaştırdıkları vakit, kaçmanın tam zamanıydı. Rüzgardan hızlı, cehennem gibi koştum. Hiç arkama bakmadan koştum. Bir şeye daha cesaret edemedim, önüme bakmaya.’
Karakterimiz ölümü yendikten sonra, ona bunları yaşatan yıldızlar bu sefer kaçması için bir şans veriyorlar. Bir şekilde ölümün elçilerinden kaçıyor. Hiç durmadan koşuyor, arkasına dahi bakmıyor. Burada koşmayı, zihnini ve konsantrasyonunu yaşadıklarından uzaklaştırma olarak anlarsak daha doğru bir tespit yapabiliriz.

When you know that your time has come around
You know you'll be prepared for it
Say your last goodbyes to everyone
Drink and say a prayer for it
When you're lying in your sleep, when you're lying in your bed
And you wake from your dreams to go dancing with the dead
When you're lying in your sleep, when you're lying in your bed
And you wake from your dreams to go dancing with the dead


‘Zamanınızın geldiğini aşağı yukarı bilirsiniz. Hazırlanmış olacağınızı bilirsiniz. Herkese son kez hoşçakal der, içer ve dua edersiniz. Uykunuzun derinliklerinde, yatağınızda uzanıyorken, rüyanızdan ölülerle dans etmek için uyandığınızda…’


Evet, gerçekten de bazen hissedersiniz olacakları. Fark etmeseniz de, beyniniz kendini ona göre hazırlar. Size de vedalaşmak ve son kez ‘dua’ etmek kalır. Dua edersiniz çünkü farkındasınızdır gözlerle görünmeyenlerin. Umudunuzu kaybetmediğinizin göstergesidir dua etmeniz. Heavy Metal hiçbir zaman yenilgiyi kabul etmez ki. İşte bu yüzden, o küçük ihtimal için bile duanızı edersiniz. Ruhunuz bedenden ayrılmadan umudunuzu kesmemelisiniz. Ve bu şarkıda şunu öğreniyoruz ki, ruhunuz bedeninizden ayrıldığında, ölümle dansa başladığınızda bile bir umut vardır. Heavy Metal gereken cesareti verecektir.

To this day I guess I'll never know
Just why they let me go
But I'll never go dancing no more
'Til I dance with the dead


‘Gitmeme neden izin verdiklerini sanırım hiç bilmeyeceğim, ama bir daha asla gitmeyeceğim, ölüler dans edene kadar.’
Bazı şeylerin sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz gerçekten doğru. Ama yapmamız gereken ondan gereken dersi çıkarabilmektir. Ve eğer bir gün ölümle dans ederseniz, bu sözler aklınıza gelsin, hiç pes etmeyin, ruhunuzun sizi terk ettiğini görseniz bile, savaşmaya devam edin. Savaşırsanız, sizin için ölümle dansı yazan kader, yine sizin için doğruyu gösterecektir. Ve Maiden’ın son cümlesinde dediği gibi; bu savaştan galip çıkarsanız. Yaşamınızın değerini anlayın ve dolu dolu gibi yaşayın. Bir daha asla ölümle dans etmeyin; ölüler dans edene, dünyanın sonu gelene kadar.( *1-Don't believe that there is never an end)

*1: Iron Maiden, Hollowed by thy Name’den bir cümle.
*2: Dio, Sacred Heart’da geçen bir cümle.
3: Dance of Death adında ortaçağ da ortaya çıkan bir sanatsal akım vardır. Bu şarkıyla, orta çağın sanatsal akımı arasında hiçbir ilişki yoktur.

Hiç yorum yok: