16 Haziran 2007 Cumartesi

Sepultura

Brezilya gibi üçüncü dünya ülkesinden çıkıp azim ve hırsı ile Dünya metal arenasının tepesine oturan Sepultura ülkem gruplarına örnek teşkil etmeli.
Son yıllarda müzikal olarak geçmiş yıllarını mumla aratsa da siyasi duruşu ve söylemleri ile hala ilk gün ne ise o. 80'li yılların başında metal hayranı dört genç bir Brezilya’nın sahil şehri Belo Horizonte’de bir araya gelir ve Sepultura’yı kurarlar. Kuruluşun hemen ardından Brezilyalı dost gruplar Overdose ile Split EP olarak ‘’Bestial Invasion’’ ı yayınlarlar.




Üyeler:
Derrick Green-Vokal
Andreas Kisser-Gitar
Paulo Jr.-Bass
Igor Cavalera-Davul


‘’Antichrist’’ ve ‘’Bestial Invasion’’ gibi şarkılar ile dikkat çeken ve hayran kitlesini genişleten grup 1986 yılında kendi albümleri ‘’Morbid Visions’’ yayınlar. Albüm turnelerinin ardından gitarist Jairo Guedez grubu bırakır.

Jairo’dan dolan boşluğu Andreas Kisser ile kapatan grup 1987 yılında ‘’ SCHIZOPHRENIA’’ albümünü yayınlar. Bu albüm ile beraber Sepultura’nın gün geçtikçe artan ünü Brezilya sınırlarını aşar. Avrupa da grubun 30.000 satması ile grup Road-Runner Records un dikkatini çeker ve anlaşma imzalar.

‘’Beneath the Remains’’ albümü ile Sepultura thrash-death arenasına damgasını vurur. Bu başarıda en büyük pay ünlü prodüktör Scott Burns’e aittir. ’’Inner-self’’,Benath the Remains’’ ve ‘’Mass Hypnosis’’ bu albümdeki klasikleşmiş şarkılardan sadece bazılarıdır. Bu albüm turnesinde grup alman thrash grubu Sodom’a eşlik eder.

1991 yılında tekrar Scott Burns prodüktörlüğünde kaydedilen ‘’Arise’’ yayınlanır ve Sepultura ‘nın başarısı katlanarak devam eder. ’’Arise’’, ’’Dead Embryonic Cell’’ ve ‘’Biotch is Godzilla’’ bu albümün hit şarkılarıdır.

1993 yılında İngiltere’de bir şatoda verilen parti ile beraber Sepultura’nın metal müziği, Brezilya folk etkileri ile birleştirdiği albüm ‘’Chaos A.D.’’ yayınlanır. Artık Sepultura metal arenasında bir devdir.

1994 yılında Max Cavalera yanına Fear Factory gitarsiti Dino’yu alıp Nail-Bomb adlı yan proje kurar,bu grupla bir albüm yapar ve Dynamo’da sahne alır. Her açıdan Nailbomb Sepultura hayranları için kült bir grup olmuştur.

1996 yılında Sepultura ‘’Chaos A.D’’ ile başladığı müzikal yolu bir adım daha ileri götürüp Brezilya etkilerini iyice arttırığı albüm ‘’Roots’’ u yayınlar.Albümde en dikkat çeken şarkı Xavantes yerlileri ile kaydedilen ‘’Rahatamata’’ dır.

1997 yılında üvey oğlu Dana’yı yitirmenin acısı ile sarsılan Max, karısı - ki karısı Gloria aynı zamanda grubun menajeridir - ve grup arasında kalır; seçimini eşinden yana kullanır. Herkes ondan Nailbomb’a devam etmesini beklerken o kendine Soulfly’ı kurar.

Bu sırada grup ilk olarak üç kişi devam etme kararı alır ve bir süre o şekilde tura çıkarlar. Fakat Andreas’ın vokal ve gitar işini yürütememesi nedeniyle hard-core kökenli vokalist Derrick Green gruba dahil olur. Beste aşaması bitmek üzere olan albümde hemen vokaller kaydedilir ve piyasaya sürülür. Bu albümde hayranları bir sürpriz beklemektedir. Eski Metallica bassçısı ‘’Hatred Aside’’ şarkısında vokal yapmaktadır. Brezilya folk müziği etkilerinin yanına Japon Kodo davullarıda eklenir.

Bu albümün ardında grup 2001 yılında ‘’Nation’’ ve bu sene ‘’Roarback’’ albümlerini yayınlar. ’’Nation’’ albümünde ‘’Sepulnation’’ şarkısında üyeler olmasını istedikleri özgür,adil ve ütopik bir ülkeyi anlatırlar. Her ne kadar Roots sonrası müzikal olara bana keyif vermeyen bir grup olsa da geçmişi ve siyasi duruşu ile her daim saygı duyduğum ve hayatımın bir dönemine damgasını vurmuş gruptur Sepultura.

U2


U2’nun hikayesi; 1976 yılında Dublin’deki “Mount Temple School”da öğrenci olan 14 yaşındaki Larry Mullen, Jr’ın okulun panosuna grubu için müzisyenler aradığına dair duyuruyu asmasıyla başladı diyebiliriz. Aynı gün Mullen’in evinde toplanan 5 kişi; Mullen (bateri), Adam Clayton (bas), Bono Vox yani kısaca Bono (vokal) takma ismine sahip olan Paul Hewsen ve daha sonra The Edge takma adını alacak Dave Evans (gitar, piyano); birlikte Feedback adlı grubu oluşturdular. Dave’in erkek kardeşi Dick’de kısa bir süre Feedback’de gitar çaldı.




Feedback kısa bir sure sonra adını The Hype olarak değiştirip haftasonları ve okuldan sonra provalara başladı. 18 ay süren çalışmalardan sonra 1978 yılının Ağustos’unda grup ilk kez İrlanda’da Limerick’de konser verdi. CBS Records’tan Jackie Hayden’ın başkanlığını yaptığı bu yarışmada ödül kazanan grup böylece ilk demolarını çıkartabilmeleri için gereken yeterli stüdyo süresini de elde etmiş oldu. Kısa bir süre sonra adlarını U2 olarak değiştiren grup; Dublin’de yaşayan bir iş adamı olan Paul McGuinness’le de grubun menajeri olması için anlaştı.



Bir sonraki yılsa grup, ilk single’ları ‘U2:3’ü piyasaya sürdü. 1980 yılının Ocak ayında, İrlanda’nın önde gelen rock magazinlerinden biri olan Hot Press’in okuyucaları arasında yaptığı oylamada U2, en iyi beş grubun içine girdi. 1980 yılının Mart’ında ise U2; Island Records’la anlaşma imzaladı ve bir ay sonrada single’ları ‘11 O’clock Tick Tock’u piyasaya sürdü.
1980 yılının Ağustos ayında U2 ilk albümleri için Steve Lillywhite’la çalışmaya başladı. Aynı ay grubun bir sonraki single’ı ‘A Day Without Me’ piyasaya çıktı. Ekim ayında ise grup, ilk Avrupa turnesine hazırdı. Aynı ay; ‘I Will Follow’ single’ıyla birlikte “Boy” albümü piyasaya çıktı.

1980 yılının Kasım ayı boyunca U2, Amerika’da konserler verdi. 1981 yılının Ocak ayında Dublin’e geri dönen grup üyeleri, Hot Press okuyucuları tarafından yapılan oylamalar sonucu 9 birinciliğin sahibi oldu. Bir ay sonra, biletleri günler önce bitmiş olan ve, 700 kişinin içeriye giremediği, 3000 kişilik kapasitesi olan Lyceum Balo Salonu’nda, grubun İngiltere turnesinin finali gerçekleşti. U2 bundan sonra ki 3 ayı Amerika da konserler vererek geçirdi.

1981 yılının Haziran ayında, U2’nun, Amerika Turnesi sırasında buldukları bir arada; Compass Point Stüdyoları’nda kaydettikleri ikinci albümleri “October” dan çıkan ilk single ‘Fire’ piyasaya sürüldü. “October” İngiltere albümler listesine yayınlandığı günden bir hafta sonra 11 numaradan giriş yaptı. Albümden çıkan ikinci single ‘Gloria’da İngiltere Listeleri’ne girmeyi başardı. Albüm, Avrupa ve Amerika’yı kapsayan ve 5000 kişilik salona sahip olan Dublin’deki RDS’de sona eren bir turneyle tanıtıldı.

1983 yılının Mart’ında piyasaya çıkan “War” grubun müzikal hayatında bir dönüm noktasını oluşturuyordu. Albümden çıkan single ‘New Year’s Day’ İngiltere listelerine ilk ondan girmeyi başarırken albüm listelere bir numaradan giriş yaptı. “War”, Amerika’da ise 10 numaradan listelere giriş yaptı.

Bu albümde yer alan diğer singlelardan bazıları ise Martin Luther King, Jr. için yazılan ‘In The Name Of Love’ ve Bono’nun Dublin’de yaşayan ve uyuşturucudan kurtulmaya çalışan arkadaşları için bestelediği ‘Bad’di.

Amerika Turnesi sırasında Red Rocks Amphitheater’da kaydedilen “Under a Blood Red Sky” U2’nun canlı performans kayıtlarının bulunduğu ilk albüm oldu. 1983 yılının Kasım ayında piyasaya çıkan albüm; İngiltere listelerinde bir numaraya kadar yükselirken 1984 yılının Ocak ayında da platin ödül sahibi oldu. 1983 yılındaysa, Rooling Stone dergisinin editörleri U2’yu “Yılın Grubu” seçti.

1983 yılının Aralık ayında U2, ilk kez düzenledikleri Japonya Turnesi’ne katıldı. Burada, Hiroşima ve Nagazaki’de bombalanan bölgelerin resimlerinin sergilendiği “Unforgettable Fire”ı ziyaret eden grup, bir sonraki albümlerinin de temellerini böylece atmış oldu.

U2, 1984 yılının Mayıs’ında dördüncü stüdyo albümlerinin “The Unforgettable Fire”ın çalışmalarına, prodüktörler; Brian Eno ve Daniel Lanois’le birlikte Dublin’in dışında bulunan Slane Castle’da başladı.

Albüm Ekim ayında piyasaya çıktı ve İngiltere listelerine bir numaradan giriş yaptı. Grup 1984 ve 1985 yıllarında Londra’daki Wembley Arena’da, New York’taki Madison Square’de ve Dublin’deki Croke Park’ta konserler verdi.

1988 yılının baharında grup “Yılın Albümü” ve “En İyi Rock Performansı” olmak üzere iki Grammy Ödülü’nün sahibi oldu. Bir sonraki yılın Ekim ayında, U2 prodüktörlüğünü Jimmy Iovine’in yaptığı “Rattle and Hum” adındaki double albümü piyasaya sürdü. Bu albüm gruba bu defa “En iyi Rock Performansı” ve “En iyi Video” ödülleri olmak üzere yine iki Grammy Ödülü kazandırdı.

1991 yılında piyasaya sürdükleri “Achtung Baby”de U2, tekrar prodüktörler Brian Eno ve Daniel Lanois’le birlikte çalıştı. Albüm; Berlin ve Dublin gibi farklı şehirlerde kaydedildi. Albümden çıkan bazı hit single’lar ise ‘One’, ‘Even Better Than The Real Thing’ ve ‘Mysterious Ways’di.
1992 yılının başlarında U2, “Zoo Tv” adında bir turne hazırladı. Bu turneyi 10 parçadan oluşan albüm “Zooropa” izledi.

U2, müzik dünyasına 1997 yılında elektronik bir temele oturtulmuş album “Pop”la geri döndü.

Bu albümden çıkan single’lar ‘Staring at the Sun’ ve ‘Discotheque’ grubun başarısını bir kez daha ispatlarken; U2, albüm tanıtımı için o güne kadar hazırlanan en pahalı sahne şovunu hazırladı.

3 yıl aradan sonra, 2000 yılının Ekim ayında; U2, son albümünü piyasaya çıkardı “All That You Can’t Leave Behind”. Albümden çıkan ilk single ise ‘Beautiful Day’ aynı yılın yazında single’ı destekleyen bir video kliple piyasaya sürüldü. Bu single'ın ardından ise "Stuck In a Moment You Can't Get Out Of" ve son olarak aynı zamanda Tomb Raider filminin soundtrack'inde de yer alan "Elevation" piyasaya çıktı.

*U2 yazisi icin kullanilan kaynaklar Stephen Thomas Erlewine yazisi ve toplulugun resmi internet sitesi www.u2.com'dur.

Apocalyptica


Finlandiya'daki Sibelius Akademisi'nin Çello bölümü öğrencileri olan Eicca Toppinen, Max Lilja, Paavo Lotjonen ve Antero Mannien'den oluşan ve müziğiyle, klasik müzik ve heavy metal arasındaki sınırın sanılanın aksine çok ince olduğunu düşündüren Apocalyptica grubu, dört gencin, yakın çevrelerine çaldıkları Metallica yorumlarıyla müzik çalışmalarına başladı. Esin kaynaklarının ünlü Rus klasik müzik bestecisi Dmitri Shostakovich olduğunu her fırsatta dile getiren grup elemanları, bu çalışmalarını mezuniyet törenlerinde sergilediklerinde ise tam anlamıyla kıyamet kopmuştu.




Grup, Metallica parçalarını ezbere bilen seyircilerin de eşliğiyle öyle başarılı bir performans sergiledi ki, büyük plak şirketlerinden biriyle anlaşma başarısını gösterdiklerinde bu olayın üzerinden henüz bir hafta bile geçmemişti..

Metallica'nın "Enter Sandman", "The Unforgiven", "Wherever I May Roam", "Master of Puppets", "Harvester of Sorrow" gibi parçalarını dört çelloyla yorumladıkları ilk albümleri "Plays Metallica By Four Cellos", 1996 yılında piyasaya çıkarak tüm dünyada 250.000 adetlik satışla metal müzik dinleyicilerinin yanı sıra klasik müzik severlerin de arşivlerinde yer almayı başardı. Çellolarını amfiye bağlayarak oldukça ilginç ve bir o kadar da üstün işler yaratan grup üyeleri, bu albümle Metallica'dan da övgü almayı başardılar.
Mtv Avrupa ve Amerika haber bültenlerinde yer almaya başlayan Apocalyptica, Sex Pistols, Sepultura ve Bad Religion gibi gruplarla aynı sahneyi paylaştı. Daha sonra Metallica'nın alt grubu olarak sahne alan topluluk geniş kitlelerin beğenisini kazandı. İlgi öylesine büyüktü ki, diğer birçok Metallica konseri öncesinde Apocalyptica eserleri, dinleyenlere banttan sunulmaya başlandı.
Grup 1997 yılında, ülkemizdeki dinleyenleriyle buluşmak üzere Cemal Reşit Rey 2. Uluslararası Gençlik Festivali kapsamında sahneye çıkmış ve inanılmaz bir ilgiyle karşılaşmıştı.

Topluluğun; Sepultura, Pantera, Metallica, Faith No More yorumlarının yanısıra, içerisinde grup üyelerinden Eicca Toppinen'in bestelerinin de bulunduğu bir albümle hayranlarının karşısına çıktılar. Bu çalışma, Apocalyptica'nın sadece diğer grupların eserlerini yorumlarken değil, özgün çalışmalarıyla da ne kadar başarılı olabileceklerinin bir kanıtı niteliğindeydi. 1998 yılında piyasaya çıkan "Inquisition Symphony" adlı bu albüm, öncekinden sert bir tarza sahipti. Grup, bu çalışmayı sunduğu turne kapsamında İstanbul ve Ankara'da da konserler verdi.
Avrupa'da gösterime giren ve başrollerini Jason Patric, Ben Stiller ve Nastassja Kinski'nin paylaştığı "Your Friends and Neighbours" filminde, ilk albümden üç parçaları kullanılan grup, böylece ilk 'gümüş ekran' denemelerini de yapmış oldu. 2000 yılı çıkışlı "Cult" albümü ise Eicca Toppinen’in besteci yönünün gitgide geliştiğinin göstergesiydi.

Sonrasında grubu, Şebnem Ferah’ın "Perdeler" şarkısına eşlik ederken dinledik. Ferah'ın albümünde biri orijinal, diğeri Apocalyptica düzenlemesi olan iki sürüm yer aldı. Bu arada grupta eleman değişiklikleri de oldu. Antero Manninen'in yerini Helsinki Flarmoni Orkestrası'nın metalci çello sanatçısı Perttu Kivilaakso alırken Max Lilja gruptan ayrıldı.

Kayıt firması Universal bu dönemde boş durmayarak son albümleri olan "Cult"ın çift cdlik özel baskısını piyasaya sürdü. Sunulan özel çalışmada, "Cult" albümündeki çalışmaların yanısıra; Guano Apes solisti Sandra Nasic'in vokal yaptığı "Path Vol.2" ve Farmer Boys'dan Matthias Sayer'in sesiyle eşlik ettiği "Hope Vol.2" ile "Harmageddon", "Nothing Else Matters" ve "Inquisition Symphony"nin canlı kayıtları da yer aldı.
"Vidocq" adlı filmde müzikleriyle yer almaları, durgun oldukları bu arada dikkat çeken çalışmalarından biriydi. Antero Mannien'in de ayrılması ldağılma korkusu yaratsa da grup sessiz sedasız çalışmalarına devam etti. Beklenen "Reflections" albümünde, usta davulcu Dave Lombardo'nun da konuk olarak yer alması herkes için tam bir sürpriz oldu. Tamamı kendi bestelerinden oluşan 10 Şubat 2003 çıkışlı bu albümleriyle yeni bir tarzı, çello-rockı yarattıklarını belirten grup üyeleri, sürekli gelişerek yollarına devam ediyorlar. Eğitimli oluşlarının yarattığı farkı koruyan, çalışkan ve özgün çizgileriyle...

"

Guns N'Roses

80'lerin sonlarında en çok tartışılan rock topluluklarından olan Guns N'Roses'ın çekirdek kadrosu Axl Rose (William Bailey) ve Izzy Stradlin'den (Jeffrey Isbell) oluşuyordu. Şarkıları seslendiren Rose -ilk kez 5 yaşındayken kilise korosunda söylemişti- gitarist Stradlin ile Los Angeles'de 1984'te tanıştı..Adını 17 yaşında, gerçek babasının kim olduğunu öğrendiğinde değiştirdi. Axl ön eki Indianalı bir topluluktan geliyordu. Gitarda Tcarii Guns ve davulda Rob Gardner ile birlikte ismi sırasıyla Rose, Hollywood Rose ve L.A. Guns olan bir topluluk kurdular.




Guns ve Gardner daha sonra ayrıldıklarında Road Crew isimli yerel bir topluluktan Adler ve Slash (Saul Hudson) onların yerine geldiler.

Basçı Duff McKagan'ın gelişiyle (daha önce yaklaşık 30 toplulukla çalışmış) isimleri Guns N'Roses olarak değişti. Geniş çaptaki Amerika Cehennem Turu '85'ten sonra GNR bir EP çıkardı: Live ?!*@ Like A Suicide, Uzi/Suicide etiketiyle. Ardından 86'da Geffen ile anlaştılar. Ertesi sene bir EP daha hazırdı. 1987 boyunca her yeri turladılar, kendilerini yok etmek için gösterdikleri çabalar da iyice belirginleşti. Hele Cinderella'dan Fred Coury elini kıran Adler'in yerine geçici bir süre için geldiğinde... Şubat '88'de üç gün boyunca Rose'a yasak konmuştu.


İlk çalışmaları "Appetite For Destruction", Mike Clink'in yapımcılığında tüm dünyada 20 milyon sattı ve çıkışından bir sene sonra listelerde birinci olmayı başardı. "Welcome to the Jungle" Clint Eastwood'un filmi "Dead Pool"da kullanıldı, listelere girmeyi başaran bir başka parça oldu. ABD ve Avrupa'da topluluğun düzenli canlı gösterileri devamlı tartışma yarattı. Özellikle de 1988'de Donington Festivalinde iki hayranın öldüğü o gösteride. 1989'da 8 parça içeren GNR Lies çıktı, çıkar çıkmaz da iki büyük pazarda iyi yerlere geldi. 45'likler "Sweet Child O' Mine" (sonradan karısı olacak sevgilisi Erin Everly için Rose yazmıştı), "Paradise City", "Patience" da aynı şekilde... Rose'un "One In A Million" için yazdığı sözler çok eleştirilmişti.

Farm Aid IV yardım konserine katılmalarına rağmen GNR adı hep uyuşturucu, içki, ve toplumu rahatsız eden saldırıları konu alan eleştirilerle anıldı. 60'ların bir karükatürü görünümündeydiler; Stradlin uçaktan halkın üzerine işiyordu, AMA ödüllerinde Slash ve McKagan canlı canlı küfür ediyor, Rose ve Everly bir ayrılıp bir barışıyordu. 1990 Eylülünde Matt Sorum Adler'in yerine geldi, Cult topluluğundan. Özel yaşamlarıyla daha iyi tanınmaya çalıştıkça, topluluğa Dizzy Reed geldi ve '91 turunda klavyenin başına geçti. Beklenmedik ve heyecan verici sunumları onları Rolling Stones ile karşılaştırılmaya değer kılıyordu. Çok tanınan iki albüm Eylül ayında geldi. Use Your Illusion I ve Use Your Illusion II, Bob Dylan'ın "Knockin' On Heaven's Door" parçası, Fırtınalı Günler filmi için kullanıldı.

Daha başka 45'likler "You Could Be Mine" (Terminatör 2'de dinleyebilirsiniz) ve "Don't Cry" bunu izledi. Illusion'lar önceki iki albümün hemen üzerine geçiverdi. Stradlin, baskıya daha fazla dayanamayıp Ju Ju Hounds'u kurmak üzere topluluktan ayrıldı. 1991'in sonlarındaydı. Onun yerine Gilby Clarke, (Kill For Thrills'ten) geldi. Bu arada Slash'ın ünü konuk sanatçı olmasını sağladı, Dylan ve Michael Jackson ile birlikte çaldı, Muddy Waters ve Les Paul için hazırlanan albümlerde görev aldı. 1992 AIDS/Freddie Mercury yardım konserindeki gösterileri "Knockin' On Heaven's Door"un yeniden yayımı için bir neden oldu. Dylan hayranları ise hayal kırıklığına uğradılar. Topluluk üyeleri başarılı satışlarla ve kısa sürede listelerde yerlerini alabildikleri için mutluydular, verdikleri demeçlerde bu çıkıyordu. Dörder milyon satan iki albümlerinden sonra '93 sonuna kadar hiçbir yeni üretim yapmadılar. "The Spaghetti Incident" ile gelen yeni çalışmaları punk müziğe bir selam niteliğindeydi. Uzun süredir unutulmuş müzisyenlerin (UK Subs, Nazareth, Misfits, Fear vb.) parçalarına tekrar hayat verdiler. Toplukıyımcı Charles Manson'ca yazılmış bir şarkıya da yer verilen bu albüm projesinin ardındaki Duff McKagan ise ilk solo albüünü yine aynı aralarda çıkardı. 94'te bir ayrılık daha yaşandı. Rose hakkında söyledikler nedeniyle tekmeyi yiyen Gibby Clarke'ın yerine Paul Huge, Rose'un Indiana günlerinden arkadaşı, geliyordu. "Sympathy For the Devil" parçasını söyledikleri kayıt -ki Vampir ile Görüşme filminde kullanıldı- Huge'un toplulukla ilk deneyimi oldu. Uzun süre kalamayan Huge'un yerine gelen Zakk Wylde ise birlikte tek bir nota kaydedemeden Rose ile olan sürtüşmeleri nedeniyle topluluktan ayrıldı. 95 Mayısta Stradlin ikinci gitarı yeniden eline aldı, yıl sonuna doğru Rose ve Slash yeniden kayıplara karıştılar ve tek yeni kayıt yapılamadı. Bu sıralarda Sorum ve McKagan gitarist Steve Jones ile birleşerek Neurotic Outsiders isimli topluluğu kurdular. Slash, Rose'un Kasım 96'da ayrılışını doğruladı. Daha sonra GNR'nin isim haklarını satın alışıyla yeniden ortaya çıkan Axl Rose, 99 Kasımında "Oh My God" parçası ile "End of Days" filminin müziklerine katkı sağladı. Nine Inch Nails'den Robin Finck Slash'ın yerini aldığında artık topluluktan eskisi gibi bahsedilmiyordu.

15 Haziran 2007 Cuma

Therion - O fortuna

Bir Amerikan Rock Efsanesi ; Aerosmith - Biyografi

Amerika'nın en önemli rock gruplarından biri olan Aerosmith, 1970 yılında solist Steven Tyler'ın (Steven Victor Tallarico, 26 Mart 1948, New York USA) New Hampshire'da bir dondurmacı dükkanında çalışan gitarist Joe Perry'le (Anthony Joseph Perry, 10 Eylül 1950, Boston, Massachusetts, USA) tanışmasıyla başladı diyebiliriz. Tyler o sırada yaz tatili için, Trow-Rico'da ailesine ait yazlık dinlence yerinde bulunuyordu. O zamanlar bir grupta gitar çalan Perry, daha önce kendi grubu Chain Reaction'la 'When I Need You' ve William Proud And The Strangeurs adlı grupla da 'You Should Have Been Here Yesterday' adlı single'ları çıkarmış olan Tyler'a bir rock - caz topluluğunda yer alması için teklifte bulundu.




İkili artı basçı Tom Hamilton (31Aralık 1951, Colorado Springs, Colorado, USA) baterist ve yeni üye olan Joey Kramer (21 Haziran 1950, New York, USA.) ve gitarda Joey Tabano'yla birlikte grup ilk şeklini aldı. Fakat kısa bir süre sonra Tabano'nun yerine; Justin Tyme, Earth Inc. ve Teapot Dome and Cymbals Of Resistance'ın kurucu üyelerinden olan Brad Whitford (23 Şubat 1952, Winchester, Massachusetts, USA.) geçti. Nipmuc Regional High School'da ilk konserini veren grup bu konserden sonra adını Aerosmith olarak değiştirdi. Aerosmith'in başarısı kısa zamanda Boston'un dışına da çıkmaya başardı ve grup Max Cansas City'de verdikleri konser ardından Colombia / CBS Record's la kontrat imzaladı.

Grubun ilk albümü kendi adını taşıyordu ve 1973 yılında piyasaya çıktı. Bu albümden çıkan ilk single 'Dream On' başlangıçta listelerde 59 numaraya kadar yükselebilirken, 1973 yılının Nisan ayında 10 numaraya çıkmayı başardı.


Prodüktör Jack Douglas'la yapılan çalışma sonucu grubun ikinci albümü "Get Your Wings" 1974 yılının Haziran ayında piyasaya çıktı. Yurtçapında verdikleri konserlerle beşli adını duyurmaya devam ederken asıl başarıyı 1975 yılının Nisan ayında piyasaya çıkan ve dünya çapında 6 milyon kopya satan "Toys In The Attic"le kazandı.

Üçüncü albüm "Rocks" 1976 yılının Mayıs ayında piyasaya çıktı. Rocks, sadece Amerika'da 3 milyon kopya sattı ve albümler listesinde 5 numaraya kadar yükseldi. Albümden çıkan single 'Back In The Saddle' listelerde 40 numarada kaldı.

Aerosmith başarılı yükselişlerini, 1977 yılının Kasım ayında piyasaya çıkardıkları "Draw The Line" albümüyle pekiştirmelerine rağmen; eleştirmenler tarafından beklenilen olumlu yaklaşımı bulamadı ve grup, Led Zeppelin'in bir türevi olarak nitelendirilmekle kaldı. 1978 yılında Aerosmith, çok büyük bir özenle hazırlanan programlarını yavaşlatmak için Amerika'da daha küçük ve daha özel konser salonları kiralayarak bir turne düzenledi.

1978 yılında Aerosmith, "Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band" adlı filmde büyük bir başarı kazanan parçaları "Come Together"ı besteledi. Bu performansları ardından grubun '73 ve '78 yılları arasında verdikleri konserlerin bir toplaması olan ve grubun ilk live albümü olacak "Live Bootleg" piyasaya çıktı. Bu sırada Tyler ve Perry arasında çözüm bulunamayan sorunlar çıkmaya başladı.

1979 yılının Kasım ayında, "Night In The Ruts" albümünün piyasaya çıkmasının ardından Joe Perry kendi projesi olan "Joe Perry Project"i kurmak için gruptan ayrıldı.

1980 yılında gruba Jimmy Crespo katıldı, fakat bir sonraki yıl Brad Whitford; Ted Nugent'in kurucularından gitarist Derek St. Holmes'la gerçekleştirecekleri bir proje için gruptan ayrıldı.

1982 yılının Ağustos ayında, gruba yeni gelen Rick Dufay'la birlikte grubun bir sonraki albümü "Rock In A Hard Place" piyasaya çıktı. Fakat gözle görülür bir cansızlığın yer aldığı bu albüm, grubun diğer albümlerinin yanında pek de başarılı olamadı.

1984 yılında, 'Back In The Saddle' Turnesi sırasında, Perry ve Whitford gruba tekrar katılma kararı aldı. Aralarındaki düşmanlığa bir set çeken grup üyeleri bir sonraki yıl en uzun süre birlikte çalışacakları döneme de girmiş oldu.

1985 yılının Kasım ayında Aerosmith "Down Wıth Mirrors" albümünü Geffen Plak Şirketi'nden yayınladı ve ardından Tyler ve Perry uyuşturucudan kurtulabilmek için bir rehabilitasyon programına katıldı.Yayınlanan LP, çıkardıkları ilk iki albüm kadar başarılı bulundu fakat grup, 80'lerde ortaya çıkan bir çok kopya yeni rock grubunun gölgesinde kalmamak için soundlarını piyasanın yeni seslerine uydurmak zorunda kalmıştı.

1986 yılında Aerosmith, "Toys In The Attic" albümünde yer alan parça "Walk This Way"i ünlü rap grubu Run DMC ile birlikte tekrar kaydetti. Bu işbirliği uluslararası bir başarı kazandı.

1987 yılının Ağustos ayında piyasaya çıkan ve prodüktör Bruce Fairbairn'le hazırlanan "Permanent Vacation" grubun en fazla satan ve aynı zamanda İngiltere'de büyük etki yaratan albümlerinden biri oldu. Albümden çıkan 'Dude (Looks Like A Lady)' Amerika müzik listelerinde 14 numaraya kadar yükseldi.

1988 yılının Ağustos ayında, Aerosmith'in bir toplama albümü olan "Gems" piyasaya çıktı. Aynı yıl grup, MTV Müzik Ödülleri'nde "En İyi Grup" ve 'Dude(Looks Like A Lady)' parçalarına çektikleri kliple de "Klipte En İyi Sahne Performansı" ödüllerini aldı.

1989 yılının Eylül ayında Aerosmith, piyasaya çıkan "Pump" albümünde yer alan 'Janie's Got A Gun', 'Love In An Elevator' ve 'What It Takes' parçalarına çektikleri kliplerle o yıl adından en fazla bahsettiren gruplardan biri oldu. Albüm sadece Amerika'da 7 milyon kopya sattı. O yıl düzenlenen MTV Müzik Ödülleri'nde grup; 'Rag Doll' adlı parçalarına çektikleri kliple "En İyi Heavy Metal Video" ödülünü aldı.

1991 yılında grup ilk Grammy Ödülünü; 'Janie's Got A Gun' parçasıyla "En İyi Rock Performansı" dalında aldı. Aynı yıl, 'Pump' albümlerinin turnesinde Aerosmith, Sony Records'la anlaşma imzaladı. Eylül ayında ise, Boston Garden Hall Of Fame ödülünü kazandı ve 'The Other Side' a çektikleri kliple de MTV'de "En İyi Metal/Hard Rock Video" ödülünü aldı. Aynı yıl Kasım ayında Aerosmith'in "Pandora's Book" adlı seti yayınlandı.

Nisan 1993'de, Aerosmith'in "Get A Grip" albümü yayınlandı. Albümden çıkan single'lar 'Livin' On The Edge', 'Cryin', 'Crazy' ve 'Amazing' tüm dünyada çok büyük başarı kazandı. Albüm sadece Amerika'da 7 Milyon kopya sattı. Piyasaya çıkan Guns N'Roses gibi yeni gruplar Aerosmith'in artık eskidiğini göstermeye çalışsa da grup, gerek çıkardıkları albümler gerek sahne performanslarıyla onlardan geri kalır bir yanları olmadığını ispatlıyordu.

1994 yılının Kasım ayında piyasaya çıkan "Big Ones"; grubun eski hayranları için çok başarılı bir toplama albüm olmasının yanında, yeni neslinde grubun başarılı çalışmalarını tanıması için bir fırsattı. Grup, 90'lı yılların ortasında tekrar Colombia Records'la anlaşma imzaladı ve 1997 yılında kayıtları bir yıl süren albüm "Nine Lives"ı piyasaya çıkardı. Tyler albüm için, "Bu albüm beni, uzun zamandır gitmek istediğim yerlere kadar götürdü ve tekrar geri getirdi" dedi. Albümden 'Falling In Love (Is Hard On The Knees)' Şubat ayında piyasaya çıktı. Tyler, yarım yüzyıla gelen yaşı ve onunla aynı dönemden olan Jagger ve Springsteen'ın bitkin görünen hallerine rağmen sahnede hala eski günlerdeki gibi canlıydı.

Grup 1998 yılında Simpsons'ların 200. bölümünde yer aldı. Aynı yıl Ağustos ayında Diane Warren tarafından yazılan ve Armegeddon Filmi'nin soundtrackinde yer alan parça "I Don't Want A Miss A Thing" Amerika'da müzik listelerine 1 numaradan giriş yaptı ve 4 hafta boyunca 1 numarada kaldı. Aynı parça İngiltere Müzik Listeleri'nde de ilk ona girmeyi başardı. Ekim ayında grubun canlı performanslarının yer aldığı "A Little South Of Sanity" piyasaya çıktı.

2000 yılında ise Aerosmith, VH1 Müzik Kanalı'nın 2001 Mart ayında piayasaya çıkan "VH1: 100 Greatest Rock Songs" için 35 numarada yer alan parçaları "Walk This Way" ve 47 numarada yer alan parçaları "Dream On"un kayıtlarını yapmak için tekrar stüdyoya girdi.

2001 yılının Mart ayında Aerosmith'in son albümü "Just Push Play" piyasaya çıktı. Albümden çıkan ilk single 'Jaded' ise müzik listelerinde bir numaraya kadar yükseldi.

Aerosmith yazisi icin kullanilan kaynaklar Stephen Thomas Erlewine yazisi ve toplulugun resmi internet sitesi www.aerosmith.com 'dur.

Death Metal'in genç temsilcisi ; Zonaria !

Zonaria grubu kim mi ? Amatör Death Metal grubu , İsveç'ten bizlere mail yoluyla ulaştı. Demolarını gönderdiler ve bizden kritiklerini yayınlamamızı istediler. Biz de onları kırmadık ve elimizden geldiğince bir şeyler karaladık.
Öncelikle grubu biraz tanıyalım.Grup 2005 yılında ilk demolarını "Evolution Overdose" çıkardı.2006 yılında ikinci demoları olan "Vendered In Vain" ile yoluna devam ediyor. Albümün mixajını Jonas Kjellgren (Scar Symmetry,Centinex, Incapacity, Carnal Forge, Steel Attack) yapmış.
Grup elemanlarının yaşları 16-19 arası değişiyor.Yaş ortalaması oldukça düşük olan bir grup için süper bir çalışma ortaya konulmuş. Buna da değineceğiz. Ayrıca grup, "Impaled Nazarene" ile de 2 haftalık bir tura çıkmış.




Demonun ilk parçası demoya ismini veren parça "Vendered In Vain".Çok kısa bir introdan sonra parça hızlı davulları ile dikkat çekiyor.Aynı zamanda aksak ritimler mevcut.Parçada klavyeler iyi bir hava katmış.Uyum iyi sağlanmış."Gaz" parça tabiri sanırım uygun olur. Agresifliği vokaller sağlamış.

İkinci bir parça "Attending Annihilation"nın da "Vendered In Vain"den az kalan bir tarafı yok.Ayrıca clean vokaller kullanılmış ve başarılı olmuş.Parçadaki melodi bu bölümlerde vokallere taşınmış.Burada agresifliğin ve duygusallığın bir harmonisinden söz edebiliriz.

"Ravage The Breed" son parça ve cidden gaz bir parça olmuş.Diğer parçalardan kalite olarak farklı değil.
Yapı olarak benzer yanlar var.

Sonuç olarak demo bence iyi ve grup gelecek vaad ediyor.Aslında iki demosu olan bir grup genelde amatör yanlar sergiler ama Zonaria pek de amatör değil.Grup hakkında bilgisi olmayan birinin bu parçaları dinlediğinde ögrendiklerinden sonra şaşıracağına eminim.17 yaş ortalaması olan bir grup için mükemmel bir çalışma bence.Sweedish Death'in biraz progressivelikle yoğrulmuş tarzını sevecek herkese tavsiyem dinlesinler.Sitelerinden spacelerine ulaşabilirsiniz.

Simon Berglund - Vocals, Lead Guitars
Emil Nyström - Guitar
Emanuel Isaksson - Drums
Jerry Ekman - Bass

Web sayfası:
http://www.zonaria.com/
www.myspace.com/zonaria



Single Çalışmasının İkinci Kritiği [ Yazan: dreamflier ]
İsveçli Sweedish death/black grubu Zonoria 2005 yılında çıkardıkları "Evolution Overdose" un takipçisi "Rendered in Vain" ile karşımızda...
Demoyu incelediğimiz zaman ilk dikkatimizi çekecek nokta amatör, gayet genç ve kendi anlattıklarına göre kısıtlı imkanlara sahip grubun
oldukça profesyonel şekilde hazırladığı demo kapağı ve sunumu. Bunun yanında mixerin başında Centinex, Carnal Forge gibi efsaneler ve yeni
neslin başarılı grubu Scar Symtery ile yaptığı çalışmalar ile adını duyuran Jonas Kjellgren oturuyor.

Demonun açılış parçası "Rendered in a Vain" çok ksa bir klaye girişinin ardından Cradle of Filth benzeri riffler ile açılıyor. Bu artık klişeleşmiş death/black oyunlarının ardından kesik, hafif aksak ritmler ile devam eden parçada en başarılı anlar 02.39 dan sonra gelen ve oldukça kısa süren bass yürüyüşü. Bu hoş enstantenin ardından gitar klavye oyunları şarkının devamına orjinallik katıyor.

"Attending Annihilation" belki çok alakasız olacak ama giriş kısmı ile- sadece giriş- bana Sepultura'nın Chaos AD. dönemi hatılattı. Şarkıda kullanılan clean vokaller değişik bir hava katsa da vokalist Simon'ın brutal vokallerdeki başarısını clean vokallere taşıdığını söylemek zor. Bunun yanında şarkıdaki ısrrlı ve grindvar bateri atakları da akılda kalıcı.

Son şarkı "Ravage the Breed" ise demonun geneline yayılan death/balck havasından ziyade Sweedish death metal akımına daha yakın. Amon Amarth
severlerin yüzünü güldürecek.

Sonuç itibari ile çok genç bu grubun demosu pek fazla orjinallik taşımasa da Raise Hell, Behemoth, At the Gates, Hypocrisy ev ilk dönem Inflames hayranlarını mutlu edecek.

Grubun bizlere gönderdiği mail ;
Heavy Metal TR . COM // Keep The Heavy Metal Faith ! //
Gönderenin İsmi: Zonaria review of new demo
Gönderenin Emaili: emil@umemetal.com
İletmek istediğiniz Soru/Mesaj: Hello! I am Emil Nyström from the melodic death metal band Zonaria from northern sweden! We have reacently recorded and released our new demo "Rendered in Vain" wich is mixed by Jonas Kjellgren (Scar Symmetry,Centinex, Incapacity, Carnal Forge, Steel Attack). The band have despite not beeing signed and despite all members are between 16-19 years old been on a two weeks long european tour with finish black metal legends Impaled Nazarene. The reason why i now write to you is because we are interested in getting the demo reviewd by you. Since we are a demo band with only young and studying members we have a very limited budget, therefore we wonder if you might concider making a review of the demo if we send you a ZIP-file with our demo/promo package?
Two tracks and a music video of the demo is available here, so that you can listen and se if you are interested - www.myspace.com/zonaria
Cheers, keep in touch!
/Emil




İNGİLİZCESİ ( Grup üyeleri için )

Zonaria came into contact with us, they send their demo and wanted us to criticize it.We didn't turn them down and wrote down something as much as we could do.

Firstly, lets learn something about band.Band released their first demo "Evolution Overdose" in 2005.Second one was released in 2006 under the name of "Vendered In Vain". Jonas Kjellgren who also worked with bands like
Scar Symmetry,Centinex, Incapacity, Carnal Forge, Steel Attack deal with the mix of the demo.Age of the members of the band is between 16-19.For such a low age average,this demo is perfect I can say.We shall talk about this later.Furthermore, band has toured with Black Metal band Impaled Nazarene for two weeks.

Demo's first song is "Vendered In Vain" also has given ıts name to it.Very brief ıntro and speed drums !!!
Also there are unsystematic rhythms time to time melodic, time to time harsh guitars.At the same time keyboards gave another breath to song.Harmony is well done.Vocals provided the aggression.

Second one "Attending Annihilation" has nearly the same quality of previous one.Clean vocals cacth the attention of yours.And clean vocals succeed in forming the melody on themselves.I can say that there is a good harmony of aggression and deepness.

The last one "Ravage The Breed" is not different on the point of quality and it is same when looked in its basis.

As a consequence, I think demo is very good and promising.In fact, a band which has only 2 demos might be amateur but Zonaria isn't.When a person listens to the song without having knowledge about band (by saying knowledge age, only two demos) might be astonished afterwards.For 17 average, demo is perfect.For those who love Sweedish style Death Metal with a little bit progresive will like this demo.My advice is just listen and support.They deserve.


Simon Berglund - Vocals, Lead Guitars
Emil Nyström - Guitar
Emanuel Isaksson - Drums
Jerry Ekman - Bass

Web :

http://www.zonaria.com/

Doom Metal'in Yaratıcılarından ; Candlemass


CANDLEMASS

Doom Metal'in belki de yaratıcıları diyebiliriz onlar için..1986 yılında çıkardıkları "Epicus Doomicus Metallicus" adlı albümle hem bugün Doom Metal dediğimiz müziğe isim babası olmuş hem de o zamandan bugüne başarılı bir şekilde gelmiş İsveçli bir grup.. Birçok kaynakta Heavy Metal diye tanımlansalar da yaptıkları müzik saf Doom Metaldir.




Grup hakkında konuşmadan önce isminden bahsetmek istiyorum. "Candlemas" isimli Hristiyanlar'ın dini bir gününden almakta grup adını. Candlemas; İsa'nın doğumundan kırk gün sonraki gün yani iki Şubatta kutlanır, aynı zamanda Meryem'in arınmasını sembolize eder. Grup da zaten dini öğeleri barındırır çalışmalarında. Konserlerinde hac figürleri görmek mümkündür. Müzikal anlamda yorumlamak gerekirse, ilk etkileşimleri Black Sabbath'tan olmuştur. Zamanla kendi tarzlarını yaratıp ilerlediler.Grubun kurucusu; Leif Edling kendi grubu Nemesis'ten ayrıldıktan sonra Candlemass'ın temellerini attı ve grup 1986'da ilk albümleri ve Doom Metal dünyasında hala daha bir köşe taşı olma özelliğini koruyan "Epicus Doomicus Metallicus" u piyasaya sürdü.

Bu albümü 1987'de "Nightfall" takip etti,ve grup bu tarihten sonra üyelerinde bir değişiklik yaşadı; "Messiah Marcolin" ki Candlemass deyince akla gelen ilk isimdir , Lars Johansson ve Jan Lindh gruba katıldılar ve bu kadrodan oluşan Candlemass , grubun müzik hayatının en başarılı dönemi olarak kabul edilir.



İlerleyen yıllarda "Ancient Dreams" (1988) ve "Tales Of Creation" (1989) ı çıkardılar ve 1990'da ise bir konser albümü yayınladılar, ve bu tarihten sonra çıkan bir anlaşmazlık yüzünden Messiah Marcolin gruptan ayrıldı.Marcolin'in gruptan ayrılmasından sonra Tomas Vikström vokal yapmaya başladı ve 1992'de "Chapter VI" isimli albümleri piyasaya çıktı fakat bu diğerleri gibi başarı getiremedi ve grup dağılma kararı aldı.İlerleyen birkaç yılda Leif Edling grubu tekrar ortaya çıkarmaya çalıştı ve"Dactylis Glomerata" albümleri piyasaya çıktı ve bunu takip eden birkaç sene içinde de Black Sabbath ilhamıyla "From The 13th Sun" dinleyicilere sunuldu.Uzun süren aradan sonra grup üyeleri tekrar birleşmeye karar verdiler ve eski çalışmalarından toplamalar yaptılar, pek çok başarıl sahne şovlarına imza attılar,konser DVD'leri yayınladılar ve çok da şaşırtmayan bir sonuçla tekrar dağıldılar,bu sırada Leif Edling yeni projelerle müzik yaşamına devam etti.



Bu ayrılık fazla uzun sürmedi ve 2004'te tekrar bir araya gelen grup 2005'te son albümleri "Candlemass" ı piyasaya sundular. Ve bu albümle 2005 albümleri içinde Top 20ye girmeyi başardılar,gene aynı yıl İsveç Grammy Ödülüne layık görüldüler. Bu yeni birleşmeden sonra pek çok konserler veren hatta ülkemize de gelen grup maalesef gene dağılma tehlikesi ile gündemde. Messaih Marcolin gruptan hiç dönmemek üzere ayrıldığını açıkladı gene şaşkınlığa uğrattılar hayranlarını.Messaih Marcolin'in ayrılığıyla ilgili pek çok şey söylenmekte kimisi yeni grubuna ağırlık vermek istiyor derken kimisi yeni şarkılarda anlaşmazlık yaşadıklarını söylüyor.Umarız bu ayrılık da diğerleri gibi olur ve Candlemassgene Candlemass olur.

White Lion Biyografisi

Şöyle bir 24 sene öncesine gidelim.. Gerçi o zamanlar ben yoktum ama o kervana katıldım.. 24 sene önce başlayan efsane köklerini sağlamlaştırarak 1992’ye kadar geldi ancak devamı gelmedi.. O duygulu sololar, vokaldeki insanın içine işleyen ses, hislere tercüman olan sözler, hiçbir zaman unutulmayacak eserler ve başyapıtlar bırakmak, birçok ismin öncüsü olmak..

Sololar ve vokal değil de sanırım bu son saydığım iki şey, kalıcılık ve öncülük, efsane tanımlamasına "cuk" oturuyor. O zaman White Lion için bir efsane demek en doğrusu olacaktır.





Efsane 1982’lere kadar gidiyor. Mike Tramp, grubu Mabel and Studs’I Danimarka’dan New York’a, ikinci albümlerini kaydettikleri yere getirdi. Bu ülke değişiminden sonra daha uygun bir isim gerekti ve Lion ya da New York’ta yaygınlaştığı haliyle The Danish Lions olarak değiştirdiler. Mike, Vito ile grubu Dreamer’ın L’Amour’daki bir konserinde tanıştı. L’Amour’s’dan beraber sahne aldılar. İkisi de birbirinden etkilendi. Mike ise Vito’nun seviyesinin o zamanki Lion’dan çok yukarılarda olduğunu söylüyor.

Efsane 1982’lere kadar gidiyor. Mike Tramp, grubu Mabel and Studs’I Danimarka’dan New York’a, ikinci albümlerini kaydettikleri yere getirdi. Bu ülke değişiminden sonra daha uygun bir isim gerekti ve Lion ya da New York’ta yaygınlaştığı haliyle The Danish Lions olarak değiştirdiler. Mike Lion’ın haricinde bir de bar programlarında çalıştığı bir grupla sahne alıyordu. Vito Bratta ile de bu bar konserlerinden birinde tanıştı. L’Amour’s’dan beraber sahne aldılar ve tanışmaları gerçekleşti. İkisi de birbirinden etkilendi. Mike ise Vito’nun seviyesinin o zamanki Lion’dan çok yukarılarda olduğunu söylüyor.

Mike Danimarka’ya döndükten kısa bir sure sonra Lion dağıldı. Bunun üzerine Mike New York’a geri döndü ve Vito’yu aramaya başladı. Eskiden çalıştığı bara, L’Amour’a gitti. Burada görevli bir kadın Mike’I Vito’ya ulaştırdı. Tam dab u dönemde Vito’nun grubu Dreamer dağılmış, Vito da boşta kalmıştı. Bunun üstüne Mike ve Vito güçleri birleştirip beraber çalışmaya karar verdi. Bu mükemmel ikilinin ilk eseri; Broken Heart oldu.

1983’ün başların grup anlamında birşeyler yapmaya karar verdiler ve Vito’nun eski grubu Dreamer’dan Mike Arbeny davulda, bassta ise Bruce Terkildsen olmak üzere birleştiler. Daha sonra grup White Lion adını aldı ve kadro değişikliğine gidildi. Davula Nicky Capozzi, bassa ise Bruno Ravel geldi. Bu dörtlü demo kayıtları yapmak için stüdyoya girdiler ve bu kayıtlar daha sonra ilk album olan Fight To Survive’I oluşturdu.

Grup demo kayıtlarını bitirir bitirmez bassçı Bruno Ravel yerini Felix Robinson’a bıraktı. Elektra Records ile imzalanan anlaşmanın hemen ardından ilk albümü, Fight To Survive’I kaydetmek için stüdyoya girdi grup.

Nicky Capozzi gruptan ayrıldıktan sonra yerine Greg D’Angelo, Anthrax’ın eski davulcusu geldi. Felix Robinson ise yerini yine Anthrax’tan Dan Spitz’in abisi Dave Spitz’e bıraktı. Bu değişiklikler olurken albüm Japonya’da Grand Slam etiketiyle raflara çıktı. Grup albümlerinin Japonya’da çıkışının şerefine bir Japonya Turnesi düzenledi.

Fight To Survive’ın başarısı Amerikalı birçok yayımcı şirketin ilgisini White Lion’a çevirdi. Ve kısa bir sure sonra da grup Atlantic Records ile anlaşma imzaladı. Bu arada da Dave Spitz gruptan ayrıldı ve bassa James Lomenzo geldi. Lomenzo’nun katılımıyla efsane White Lion kadrosu, listelerde en başı çeken White Lion kadrosu tamamlanmış oldu. 1986’da Frankfurt’a giderek Hotline Stüdyoları’nda yeni albüm üzerine çalışmaya başladılar.

Bir yıllık bir çalışma döneminin ardından 1987’de Pride yayınlandı. Albüm 10 tane mükemmel parçadan oluşuyordu. Greg ve James’in can alıcı ritmleri, Vito’nun inanılmaz melodileri ve Mike’ın eşsiz vokali.. Başta albümün beklenen başarıyı kazanamayacağı düşünülüyordu.. Taa ki “Wait” ortalığın tozunu attırana kadar.. Wait’in başarısını Tell Me ve When The Children Cry izledi. Ayrıca albümde All You Need Is Rock N Roll ve All Join Our Hands gibi kült parçalar da vardı.

Bu albümün turnesi yaklaşık iki yıl sürdü. 1988 Kasım’ında bitten turnenin hemen ardından grup hiç dinlenmeden yeni albüm için stüdyoya kapandı. 1989’da Big Game albümü yayınlandı. Big Game yayınlandığı sırada Pride hala listedeki yerini koruyordu. Albüm Little Fighter, Cry For Freedom, Going Home Tonight gibi klasikleşmiş parçaları barındırıyordu. Grup tekrar yollara döküldü ve yine büyük bir tune düzenledi.

Bu sefer dinlenmiş olarak tekrar stüdyoya giren grup son albümleri olan Mane Attraction’u kaydetti. Yeni albümle birlikte Love Don’t Come Easy gibi mükemmel parçalar girdi Hard N’ Heavy dünyasına. Ayrıca Vito-Mike ikilisinin ilk parçası olan Broken Heart dab u albümdeydi. Bunların dışında da Lights And Thunder ve birçok düğünde çalınmışlığı olan Till Death Do Us Apart gibi inanılmaz parçalar vardı. Tabi enstrumental ve bir virtüözlük abidesi Blue Monday ile Vito’nun Stevie Ray Vaughan tribute olarak yaptığı ve kendisiyle harmanladığı War Song’u unutmamak lazım. Hemen ardından da yeni bir dünya turnesi düzenlendi.

90ların başında patlayan grunge furyasıyla birlikte ilgi buraya yöneldi. Tam da bu kritik dönemde Greg ve James gruptan ayrıldı. Mike ve Vito yola bassta Tommy T-Bone Caradonna ve davulda Jimmy De Grasso ile devam etti. Ama uzun sürmedi. Son White Lion konseri Eylül 1991’de, Boston//The Channel’da düzenlendi.

White Lion 1980-1990 yıllarında rock müzik arenasına damga vurdu. WL, müziği, tarzı ve sahne şovlarıyla diğer gruplardan ayrılıyor, özünü ortaya koyuyordu. İnanılmaza ritmler, Vito’nun güçlü gitarı ve Mike’ın vokali White Lion’ın müziğini şekillendiren öğelerdi. Müzik piyasasının zorlukları sonunda Mike ve Vito’yu pes ettirdi ve WL aktif kariyerini bitirdi.

Biyografi biterken Mike Tramp’ten bir alıntı:

“ Bizim dağılmamızdaki en büyük etken, açık konuşmak gerekirse, dışardaki insanlar; emeğimizi adadığımız, müziğimizi yönlendiren insanlar. Ve yeni birileri yüzünden bizi unutan Atlantic Records idi. İşin sonuna doğru Pride’I kaydeden grup olmaktan çıkmaya başlamıştık. Yönümüzü kaybetmiştik. Ve gereksiz insanları memnun etmeye çalıştığımızı farkettik. Little Fighter ve Wait’in özünün dayandığı noktalardan uzaklaşmaya başlamıştık.”

Son olarak; Vito uzun zamandır çalışmıyor. James ile Greg ise çeşitli projelerde yer aldılar. Mike, solo kariyerinde Freak Of Nature adıyla bir grup kurdu ve yola devam etti. 2005’te ise eski ruhu bir araya getirmeye ve Mike Tramp’s White Lion adıyla geri dönmeye karar verdi.

Ve Mike Tramp’in White Lion’I bu karardan bir sene sonra ve ilk kez ülkemize geliyor! Wait, Broken Heart, Radar Love, Hungry.. ve daha nicesi.
Hepsini efsaneden dinleyebileceğiz! Gönül ister ki WASP gibi bir seyirci felaketi yaşanmasın..


14 Haziran 2007 Perşembe

The Crow (mixed with Charon - If, and Sentenced - Mourn)

MEGADETH Bateristi Shawn Drover , Yeni Albüm İle İlgili Konuştu !



MEGADETH
grubunun bateristi Shawn Drover , çıkardıkları yeni albümün ( United Abominations ) listelerdeki başarısı hakkında yorumlarda bulundu.

"Yeni albümün başarısının bizi nasıl mutlu ettiğini bilemezsiniz ! Onun üzerinde gerçekten çok çalıştık. Sizlere en iyisini vermek için uğraştık. Şuan çok güzel bir durumda olduğumuzu size belirtmek isterim. Dışarı çıkıp albümümüzü alan herkese çok teşekkürler !"




Albümün ilk hafta sıralanışı şöyle:
Finland: #2
Canada: #5
USA: #8
Sweden: #15
Austria: #17
Norway: #21
UK: #23
Australia: #23
Italy: #24
Germany: #28
Ireland: #31
Switzerland: #38
France: #40
Netherlands: #49

GREAT WHITE'ın Yeni Albümünden Parça Örnekleri Dinlenebilir Durumda !

GREAT WHITE 'ın yeni albümü "Back To The Rhytm" 31 Ağustos'ta piyasalarda !

Çalışmanın en büyük özelliği ise grubun RE-UNITED kadrosuyla kaydedilmesi.
Albümdeki parçaların Audio Sample'ları ise internetten dinlenebilir durumda.

25. yıl kutlamaları nedeniyle reunion düzenleyen grubun kadrosu şöyle: Jack Russel , Mark Kendall , Audie Desbrow , Michael Lardie ve Sean McNabb.
Yeni albüm "Back To The Rhytm" , grubun gitaristi Michael Lardie tarafından mixlendi.
Ayrıca Great White bu yaz turneye çıkmayı da planlıyor.



Parça listesi şöyle:
01. Back to the Rhythm
02. Here Goes My Head Again
03. Take Me Down
04. Play On
05. Was It the Night
06. I'm Alive
07. Still Hungry
08. Standin' on the Edge
09. How Far is Heaven
10. Neighborhood
11. 30 Days in the Hole (European bonus track)
12. Just Yesterday

Parça örnekleri için buraya tıklayın !

IRON MAIDEN Bulgaristan - Sofya'yı Salladı !


IRON MAIDEN
, Bulgaristan - Sofya'da tam 30.000 kişi önünde muhteşem bir konser verdi !

4 Haziran'da verilen konserde , fanlara çok özel bir setlist ve sahne şovu hazırlandı.

Children Of The Damned'den yeni albümdeki parçalara kadar birçok klasik Lokomotiv Stadyumunda seslendirildi .
Steve Harris'in kızı Lauren Harris de Iron Maiden'dan önce sahne aldı.
Grup , Bulgaristan'a tam 7 tır ile gitti. Yapılan açıklamada tırların içindeki malzemelerin toplam ağırlığı 30 ton olarak bildirildi.
Konserden güzel bir klip ( 135 MB ) ise haberin devamında indirilebilir.



01. Different World
02. These Colours Don't Run
03. Brighter Than a Thousand Suns
04. Wrathchild
05. The Trooper
06. Children of the Damned
07. The Reincarnation of Benjamin Breeg
08. For the Greater Good of God
09. The Number of the Beast
10. Fear of the Dark
11. Run to the Hills
12. Iron Maiden

13. 2 Minutes to Midnight
14. The Evil That Men Do
15. Hallowed Be Thy Name

Konserden resimler için : http://metal.best.bg/v2/news.php?news_story=3515&lang=EN

Klip için: http://metal.best.bg/metal_files/Image/maiden/horror_maiden.mpg.mpeg

SLAYER'ın 8 Haziran'daki Download Festival Performansının Tamamı Online !



SLAYER
'ın 8 Haziran'da Download Festival - Donnington'da verdiği konserin tamamı online ve izlenebilir durumda.

26. yılını kutlayan grup , 'SPIN' anketlerinde de "En İyi Live Performans" dalında birinci oldu.

Grup geçtiğimiz aylarda ilk Grammy Ödülünü de aynı dalda kazanmıştı.



Tüm konseri izlemek için : TIKLA

Iron Maiden Terbiyesi ; Childhood's End ...

Herbirimizin Iron Maiden'a bir başlama öyküsü vardır herhalde?Kimisi arkadaş tavsiyesiyle, kimisi raslantı sonucu ya da kendinden öncekilerin (abilerin-ablaların) yolunu izleyerek çıktı bu yola.Peki ne zamandan beri dinliyorsunuz?İlk dinlediğinizdeki izlenimleriniz?Ya da şimdiki görüşleriniz?Etrafta onlar hakkında duyduklarınız, eleştirileriniz?..liste uzar.Bunun gibi şeyleri burada tartışmak istedim; böylece herbirimizin bu (grup demiyecem artık) yaşam tarzı hakkında ki farklı yaklaşımlarını değerlendirip fikir alış verişi yapabiliriz diye düşündüm.Çünkü bu 'yaşam tarzı' ile ilgili bazı duyguları sadece 'o şekilde yaşayanlarla' paylaşabilirsiniz.Başka bir deyişle kankardeşinin derdinden kankardeşi anlar değil mi efenim=)
Madem ben başlattım ilk yazı da benden olsun.Gerçi nerden başlıyacam, nası edicem hiç bilmiyorum.Maiden denince dilimin ucuna o kadar çok şey geliyor ki hiçbir şey söyleyemiyor tıkanıp kalıyorum.


Ne zamandı onu bile tam hatırlayamıyorum...İlkokul 3 ya da 4 olmalı.Bir önce ki gün abim elinde Manowar Best of'uyla çıka gelmişti onu net hatırlıyorum.Hemen dinlemiştim abimle beraber ve baya hoşuma gitmişti.Ancak bu gün müzik setinde dinlediğim adamlar bir garipti.En çok nakarata hayran olmuştum.Şarkı -özellikle de vokalin sesi epey coşturucu ve neşeliydi.''Raaağnn tuuuu dıııı hiiiiiillls ! ''=)Şarkıyı arka arkaya dinlediğimi ve abimle grup hakkında konuştuğumu hatırlıyorum.şarkıyı ilk dinlediğimde ''Olm manyak çalıyorlar lan adamlar!'' dememiştim - o yaşta diyemezdim zaten-.Ama basit,biyerden tanıdık,sıcakkanlı ve yürekten gelmişti.Vokal ise gerçekten çok garipti..Hem neşeli hem yumuşak hem sert hem karanlık.Adam hiç kasmadan sürekli değiştirebiliyordu sesini.O günden sonra hergün dinlemeye başladım.Abimle aynı oda da kalıyorduk, ikimizde ders çalışırken arkada sürekli olarak metal grupları çalardı- özellikle de Maiden.Belki de bu yüzdendir bilmiyorum, bir süre sonra adamların müziklerine aşırı derecede alıştım.Kısa süre sonra elime kumandayı alıp mikrofon gibi tutarak Bruce gibi şarkı söylemeye (playback tabi:D) başlamıştım.Hala yaparım gerçi o ayrı konu.Şimdi bakıyorumda o zamanlar gerçekten çabuk geçmiş.Açık konuşayım lise yıllarına kadar yaklaşık 30 tane Maiden şarkısı biliyordum.Çoğu Live after Death gibi konser albümlerinden ya da Best Of'lardan dı..Abimin üniversiteye gitmesi ve müzik setinin de salona gitmesiyle =) orta okulun ilk bir kaç yılı boyunca çok az metal dinleyebildim.Küçüklüğüm boyunca onları dünyanın en büyük grubu sanıyordum.Daha sonra abime bu konuda danıştığımda bu konuda pek de yanılmadığımı gördüm.(en azından abim de benim gibi düşünüyordu ve o dönemlerde bu doğrunun ta kendisi demekti=) ).Ancak bir süre sonra en yakın arkadaşımın Metallica manyağı çıkması, bir kaç kişiden sürekli Metallica ismini duymam, şanssızlığıma bu kişilerin Maiden'ı pek bilmemesi- tasvip etmemesi ve abime sorduğumda onun Metallica'ya sevmediğini öğrenmem (aksine adam Megadeth manyağıydı=)) içimde bazı şüpheler uyandırdı.Ulan yoksa sadece ben, abim ve arkadaşları mı Maiden da Maiden diyorduk?Yoksa..Yoksa...''Yoksa ne ulan?'' di mi?=)Çocukluk işte, belkide böyle saçma sebeplerden çocukluk kahramanlarıma bir darbe inmişti.Aslında çok saçma tabi, herkez dinlemiyor diye benim onlar hakkında düşüncelerim niye değişiyor?Başkalarının düşünceleri benim için bu kadar önemli miydi?Gülünç..onları dinleyip elimdeki kumanda görünümlü mikrofonla coştuğum sürece onlar dünyanın en iyi müziğini yapıyorlardı ve herkes bunun farkında değil miydi yani?Herkez onları dinliyor olmalıydı..ne dinliyorsun sorusuna utangaç utangaç Iron Maiden dediğimde; yüzlerinde saf,insanı kucaklayan bir tebessüm taşıyan bir gülücük belirmesi (Steve Harris gülüşü) gerekiyordu..Herşey böyle değildi..Hatta çoğu şey böyle değildi..Maiden dinlemeyenler ne çok şey kaçırıyordu??Nası yaşıyorlardı bu adamlar, nası dolduruyorlardı o boşluğu?? Hiç bilmiyordum.İçimde sürekli bu düşüncelerle boğuşarak geçirdim bu yılları.Wasted Years da diyebilirsiniz:D.Bir sabah eskisi gibi uyanıyordum.Bir sabah ise ''ulan yoksa ben kendimimi mi kandırıyorum?'' diyordum.



Lise yıllarına geldiğimizde bir süreliğine aklımı bu saçma takıntılardan arındırdım ve bir kaç yeni grup ile tekrar adam gibi metal dinlemeye başladım.Kaçınılmaz olarak hayvan gibi Maiden dinlemeyede başladım.Ve Şu an lise sonum, bu lise yıllarını zihnimi temizleyerek, bu son seneyi ise müzik bilgimi ve Maiden birikimimi geliştirmeye çalıştım.Daha yolun başındayım dinlemediğim bir sürü grup var ama artık temelimi sağlam oturttuğumu düşünüyorum ve şu lanet sınav da bitince ilk işim yeni albümden sonraki Maiden konserine gitmek, üstüme bi maiden tişörtü geçirip şehirde tur atmak olacak.Bu grup hakkında artık neler diyeceğimi bilmiyorum, önceden söylediğim gibi: tıkanıyorum.

Iron Maiden terbiyesinden elimden geldiğince ders çıkarmaya çalışıyorum.Hayatta yaptığım kayda değer işler arasında en üst sırada Maiden geliyor artık.Herbirinden, her albümünden, her şarkısından birşeyler öğreniyorum.Ve bunları çocuğuma adam akıllı anlatmayı gerçekten planlıyorum.Onlar benim diğer ailem.En az gerçeği kadar yakın.Hiçbiriyle konuşmadım, görmedim ama sanki daha önce bir çok şey yaşamışız bir çok şey paylaşmışız gibi samimiler bana.

Allah'a dua ediyorum, beni hiç bir zaman utandırmadılar, hiçbir zaman hayalkırıklığına uğratmadılar.Müzik tarihinde bunu yapan kaç kişi var bilmiyorum.Ve onlar hazine gibi..değerleri herkes tarafından bilinmiyor, bu hoşuma gidiyor artık.Utanarak Iron Maiden demiyorum.

Ve bişey söyliyim mi?
Cennet'te yapılacak işler arasında ilklerden biri onlarla konuşmak...uzun uzun durmadan...zaman çok nasılsa

Manowar Hakkında Bilinmeyenler ve Manowar Felsefesi


Manowar size ne ifade ediyor?
Manowar grubunun adı sizce nereden geliyor?
Manowar neden bir çok metal dinleyicisine kötü tanıtılmaya çalışılıyor?
Manowar iddia edildiği gibi faşist bir grup mudur?

Soruların cevaplarına geçelim.
Manowar'ın adı "Man Of War " dan gelmektedir.Yani "savaşın adamları , savaş adamları ,savaş ile doğup büyüyen insanlar v.b." bir çok ifade tarzına sahiptir.
Manowar dediğimiz zaman insanların aklına hemen kılıçlar ile sahneye çıkan, Harley Davidson delisi, Harley'leri ile sahneye dalan ve Harleyler ile konserler veren , motorları ile ülkeler arası turlar düzenleyen, dinleyicilerinin : "Brothers of metal" veya "Kings of Metal" diye tanımladıkları , çılgın bir davulcuları (Scott'ın şanını bir çok kişi biliyordur) ve sahnede çığlıkları ile seyircileri sanki mitolojik savaşlara götüren bir vokale (Eric Adams) sahip olan bir heavy metal efsanesi olarak gelir.




Tabi ki bu yukarıda sayılan olgulara karşı, Manowar'a birçok başka yakıştırmalarda da bulunulmuyor değil.
"Faşist olduğu, Irak a savaşa giden paralı askerlere gaz vermesi için dinletildiği, kendilerini diğer gruplardan daha üstün gördükleri ve Amerikan sermaye güçlerine gizliden para aktardıkları gibi" birçok asılsız iddialarda bulunuldu bu zamana kadar ve hala da bulunuluyor.

Manowar'ın felsefesini, şarkılarında neler anlatmak istediklerini ve en önemlisi konserleri bile bir kez izlemeden grup hakkında atıp tutmalar ; insanların Manowar'a karşı soğutulmasının yanında, Manowar'ı bir Türk ve dünya düşmanı grup sanmalarına neden oluyor ve Manowar'ın Türkiye'de verdiği konserlerde gruba çok fazla ve aşırı tepkiler vermelerine neden oluyor.
Eğer faşist bir grup arıyor ve illaki bir gruba faşist, kominist veya bunun gibi bir ideolojinin yakıştırmasını yapmak istiyorlarsa; soad, system of dawn, rammstein gibi gruplara bu yakıştırmaları yapmaları gerekiyor benim görüşüme göre.
Çünkü Manowar'a yapılan yakıştırmalar , aynen bu grupların müzik anlayışlarına ve dünya görüşlerine uyuyor.

Kaldı ki bence hiç bir gruba, faşist , kominist gibi yakıştırmalar yapılmaması gerekiyor, çünkü müzik hiçbir siyasi grubun veya ideolojinin ürünü değildir ve olamazda.
Müzik ile hiçbir ideolojinin insanlara aşılanmaya çalışılması doğru bir davranış değildir ve etik de değildir.

Müzik , insanların duygularını her tür yönden anlattıkları bir olgudur siyaset, kin , kavga , gürültü, kesmek , biçmek değildir.

Bir zamanlar Manowar'a bu yakıştırmalarda da bulunulmuştu:

Ayrıca Manowar Amerikan milliyetçiliğinin en önemli temsilcilerinden biridir ve sözlerindeki kılıçlı anlayış da ABD'de etkin bir akımın yansımasıdır. Şeytanın ve hizmetkarlarının dünyaya ineceğini ve sadece ABD'li kaslı adamların (saf ırk olduklarından) kılıçlarla onlara karşı duracağı düşüncesinin temsilcileridir.

Manowar, göklerdeki iyi ve kötü arasında yapılan savaşın ardından dünyaya düşen kötü melek Lucifer'ın günün birinde güçlerini toplayıp insanları tepelemeye geleceğini, demonların yardımıyla yapılan bu savaşta bu sefer kötülüğün hakim olacağını vurguluyor şarkı sözlerinde. (bu bilgiler Burak Eldem'in 2012 Marduk'la randevu adlı kitabında da biraz anlatılır ; Lucifer Katolik inancında temel 7 şeytandan bir tanesidir...)"

Bu yakıştırmaların ne kadar doğru olup olmadığını tam bilemeyiz.
Çünkü ben Manowar'ın bütün şarkı sözlerini bilen birisiyim ve böyle bir yaklaşımlara hiç bir zaman şarkı sözlerinde rastlamadım.
Eğer merak eden varsa araştırabilir tabi ki, benim göremediğim derin anlamları dikkatli araştıran bir kişi görebilir.

Burasını sizin vicdanlarınıza ve size bırakıyorum ve Manowar hakkında bazı küçük bilgilere geçiyorum.

- Yeni albüm hakkında:

Çıkacak yeni albümün ismi Gods of War olarak açıklandı.Albüm adından da belli olacağı gibi daha çok 'Brothers of Metal' ruhundan ödün vermeyerek mitolojik konuların ele alacağı düşünülüyor. Albümden önce çıkacak single adından da yavaş yavaş kendini belli ediyor zaten.

The Son's of Odin --------> Gods of War
(single) ---------------> (album)


-Manowar Sign On The Hammer'da albümünde dünyanın en sesli grubu seçilmişti.Uzun bir aradan sonra Hannover'de kendi gürültü rekorlarını kırdılar.Guinness tarafından görevlendirilen iki ses uzmanı,Manowar şehri sarsarak en ses şiddetini 10 tonluk,12 metre genişliğinde 7 metre uzunluğunda ki amplifikatör ve hapörlerden çıkan 129.5 desibel ses kaydetti.Bu olay Tüm Avrupa'yı şaşkına çevirmişti.

-Karl'ın gruba katılması hayli ilginç bir rastlantıdır.

Bir gün Joey'in motoru arızalanır ve 1 sokak yukarıdaki tamirciye motorunu çekerken başka biri (Karl) Joey'in motoruna çarpacak gibi olur.İkili tartışmaya başlar ve diğer elemanlarda katılırlar.Böylece Karl ile Manowar'ın yolları kesişmiş olur.İyi ki de kesişti.

Death Tone, Warlord, Wheels of Fire, Return of the Warlord Manowar'ın motosiklet üzerine olan parçalarıdır. Karl'ın gruba girişi de bir motosiklet kazasıyla Joey ile tanışmasıyla oldu.Malum bu en son single'ın ertlelenme olayı da Karl'ın biR motosiklet kazasında yaralanmasıyla oldu.

-Warrior's Prayer Joey'in dedesinin anlattığı hikayelerden esinlenip yazılmıştır.

The Warrior's Prayer:

Dede bana bir hikaye anlat
Olur git hikaye kitabını getir
Hayır hayır onlardan değil gerçek bir hikaye
Gerçek bir hikaye?
Evet bana çocukluğunu anlat
Olur öyleyse seni zamanda çok gerilere götürmem lazım
" Onüç yaşımdaydım soğuk bir kış gününde
Büyülü ormanda gezerken atların ve silahlı adamların seslerini duydum
Kendimi yürümeye ve bu seslerin kaynağını bulmaya zorunlu hissettim
Ormandan çıktığımda bir tepede duruyordum arkamda Dünyanın Askerleri vardı
Durmuşlardı bekliyorlardı İçimden neyi kimi bekliyorlar dedim
Bir anda kuzeyden bir rüzgar esti ve elinde çelik bir kılıçla bir atlı çıktı
Sonra güneyden başka bir tanesi elinde bir savaş kılıcıyla
Doğudan bir üçüncü elinde çivili bir sopayla geldi
Ve sonunda batıdan elinde büyük bir savaş çekiciyle son atlı geldi
Onlarla beraber ölüm askerleride bir Ölümsüzler ordusu tarafından
Takip edildiler Sayıca azdılar ama gözlerindeki bakış onların bugünü ancak
Zaferle veya ölümle terk edeceklerini söylüyordu Ve büyük bir sessizlik oldu
Kalbim heyacanla atmaya başladı fırtına bulutları gökyüzünü kararttı yağmur başladı
Dört rüzgar bütün güçleriyle estiler bir ağaca tutunmak zorunda kaldım
Ve dördünün silahlarını havaya kaldırdıklarını gördüm uyarmadan
Savaş çığlıklarıyla saldırıya başladılar doğrudan savaşa koştular
Dünyanın ordularını büyük bir çarpışmayla karşıladılar
Yerin sarsıldığını hissedebiliyordum toprak o gün bol bol kan içti
Dörtlünün herbiri tek başlarına birer fırtına gibiydiler
Duman dağıldığında binlercesi ölmüştü Ortalıkta çok fazla kan vardı
Vücutlar savaş alanında aynı rüzgardaki kahverengi yapraklar gibi
Kırılmış ve parçalanmış yatıyordu Ve dördünü tepeye doğru koşarken gördüm
Arkalarında ölüm askerleri belirdi onlara bağlılık yeminiyle
Ve dördü Savaşçının Duasını okudular

SAVAŞ TANRILARI SİZE SESLENİYORUM
KILICIM BENİMLE BERABER
ŞEREFLİ BİR HAYAT SÜRERİM
TÜM SAHTE GURURDAN UZAK
KIRBACI BÜYÜK GÜÇLÜ BİR SELAMLA ENGELLEYECEĞİM
EĞER YENİLİRSEM BENİ ÖLÜMLE KAPLAYIN
ZAFER SAYGINLIK BİRLİK
SELAM SELAM SELAM...


Ve ayağa kalkıp baktığımda Dünyanın Ordularının onları bitmez bir şekilde
Selamladığını duydum ve onların zafer sesleri heryerde yankılandı
Evet, hikaye buydu beğendin mi
Evet harikaydı
oo iyi sevindim şimdi yatağa
Dede
Evet?
Bu dört adam kimdi
Kimler miydi?
ONLAR METALİN KRALLARIYDI !!!

Sonuçta bir hikayede olsa bunu okuyunca insanın tüyleri diken diken oluyor.İşte Manowar'un Metal müziği ayakta tutmasında ki etkenlerden bir tanesi; İNANÇ.

-Manowar ın 1980 in sonunda New York Auburn da doğduğunu biliyoruz ve Joey DeMaio nun Black Sabbath için bass/pyrotech olarak çalıştığını da eklemek istiyorum.

Başlangıçta Sabbath İngiltere'de New Castle City Hall'da bir gösteride çalarken Joey ManOwaR'un gerçek gitaristi Ross The Boss'la tanıştı. O sırada Ross The Boss, Sabbath destekli bir grup olan Shaking Street için çalıyordu. Her ikisi de içlerindeki bu metal sevgisini paylaştıkları için ManOwaR fikrinde birleşmeleri uzun sürmedi. Daha sonra metalin en büyük sesi olan Eric Adams ve baterist Donny Hamzik'i bulduktan sonra ManOwaR ilk albümleri olan BATTLE HYMNS'ı çıkardılar.
Sonrada yollarına devam ettiler.
Yollarında şu müzisyenler ile çalıştılar ve bazıları hala gruptalar:

Grupta çalan elemanları bir arada göstermek gerekirse:

VOKAL Eric Adams 1980- (hala grupta)
GİTAR Ross Friedman 1980-88
David Shankle 1989-93
Karl Logan 1994- (hala grupta)
BAS Joey De Maio 1980- (hala grupta)
DAVUL Karl Kennedy 1980
Donnie Hamzik 1981-82
Scott Columbus 1982-91 (hala grupta)
Rhino 1992



-Kings of Metal ünvanı fanların Manowar'a verdiği bir ünvandır.Sonra grup bu ünvanı Kings of Metal isimli şarkıyı yaparak ve bulunduğu albüme bu ismi vererek gerçekleştirdi.

-Courage parçası Scott'ın büyük bir kaza geçirdikten sonra hayatta kalmayı başaran oğlu Anthony John Columbus'a adanmıştır.

-Ünlü yönetmen Orson Welles ölümünden birkaç yıl önce o etkileyici sesiyle Manowar ile birlikte Dark Avenger ve Defeder parçalarını seslendirdi.

-Genelinde motorcu olarak bilinen Manowar işi iyice geliştirmiş ki Karl motor yarışalarına katılır olmuş.Hatta bir seferinde ayağını kırmış.Konsere ise koltuk değnekleriyle çıkıp Manowar grubunun bir üyesi olduğunu herkese göstermiştir.


-Manowar'ın albümleri:
Battle Hymns 1982
Into Glory Ride 1983
Hail to England 1984
Sign of the Hammer 1984
Fighting the World 1987
Kings of Metal 1988
Triumph of Steel 1992
Hell of Steel 1993
Louder than Hell 1996
Hell on Wheels 1997
Anthology 1998
Hell on Stage 1999
Warriors Of The World 2002


Manowar geçen yıl İstanbul da konser verdi ve konserde bir müjde daha verdi.
ManOwaR yeni albümde Türkçe şarkı yapacaklarından bahsetmişti.
Sanıldığı gibi şarkı sadece bize yapılmayacak.Bir şarkıyı birçok Avrupa diline çevrilecek ve albüm ya single hangi ülkede çıkarsa o ülkenin dilinde olacak. Standard bir uygulamaymış.Yani sadece bize değil.Ancak sözler,anlamlar ve kavramlar haliyle diğerlerinden farklı olur.
Ama yinede bu bence büyük bir şeref, başka hiçbir yabancı grubun yapmadığını Manowar ilk kez gerçekleştirecek inşallah.

İşte bundan dolayı Manowar , Manowardır.
Guinness rekorlar kitabına en yüksek seste müzik yapan müzik grubu olarak geçen, Kings Of Metal olarak kabul edilen , birçok gruba ilham kaynağı olan bir heavy metal felsefesidir Manowar.

13 Haziran 2007 Çarşamba

Arch Enemy - We Will Rise

Metal ve Metallica !

Gerçek Metallica !

Arkadaşlar bu makaleyi yazma gereği duydum, çünkü gerçekten Metallica'yı çok farklı tanıyanlar ve ondan farklı şeyler bekleyenler var sanırım. Metallica bu işe başlarken ne sözler verdi ne yeminler etti. Ama gördük ki, bu yeminlerinden vazgeçtiler ...





1) Arkadaşlar ilk olarak lütfen şunu anlayalım. Metallica Trash Metal'in ilk albümü olan Kill'em All u çıkardılar.Ve Ride The Lightning de ayrı bir sound yakaladılar. Sound'un adıda Heavy soundlarını barındıran Thrash olmuştur.Yani Metallica bir Metal grubudur. Metal'i benimsemişlerdir. Bunu kanıtlayan birsürü söz sarfetmişlerdir, sayısız yeminler etmişlerdir. Yani hardcore, pop, ya da Nu-metal grubu değildir. Kesinlikle Thrash Metal'dir.

2) Metallica'nın metal olmayan şarkılarını benimseyen arkadaşlarımız, metallica **** (metal türüne ait olmayan eserler) şarkılarına benziyen şarkılar yapsın demesin.Çünkü yanlış grubu seçmiş olur.Metallica ilk 4 albümüyle gerçek, asıl, öz Metallica'dır.Bunu kendisi söylemiştir. Kirk Türkiye'ye geldiğindeki bir röportajında röportajında "En sevdiğim Albüm Master of Puppets ve en sevdiğim şarkı da M.o.P dur" demiştir.Yani Metallica'dan kesinlikle Some Kind of Monster , ya da Low Man's Lyric, Loverman gibi şarkılar beklemeyin.Ha güzel olabilir.Ama grubu Metallica değil.

3) Bakın, genç arkadaşlarımız bilmez Metallica'nın geçmişini sanırım.Metallica ilk çıktığında söverdi, makyajlılara, iki de bir "oh baby" diyen özenti metal gruplarına.Metallica onlar gibi olmamaya yemin etmiştir Ride The Lightning zamanında.Ama ne zaman Lars'ın önsezileri ortaya çıktı, değişimde kaçınılmaz oldu.

4)Kesin ve kesin MTV ye karşı çıkan her defasında onu aşağılayan ve James'in "Fuck MTV, asla klip çekmeyeceğiz!" sözüne sahip olan Metallica, Bu yoldan vazgeçer ve klip çeker.Ve Patlak bundan sonra başlar.Grubum kurucusu Lars olduğu için söz geçiremezler tabi Lars'a. Ve günümüze Load Reload gibi içinde hoş şarkılar bulunan albümleriyle damgasını bulurlar.Bakınız hoş diyorum, çünkü gerçekten güzel şarkılar, kuşkusuz.Fakat Metallica fanlarına bu albümler için yeminler etmedi.

5) "Metallica mükemmel gruptur.Load, Reload süperdir." ya da "Vay be Some Kind of Monster, işte köklere dönüş bu olsa gerek" diyorsanız allaşkına bi geçmişi araştırın.Çünkü sorunuzun cevabı orada olacaktır.

6)Ve son olarak St.Anger olarak karşımıza çıktılar.Yapımcı Bob Rock 'un bası eline almasıyla bu albüm tamamlandı, ama ne tammalamak.Albümün iyi karşılanmadığını grup elemanları da biliyordu.St.Anger turu konserlerinde Son albümlerinden iki şarkı çalıp 50 tane eski ( özellikle ilk 4 albümden ) parçalarını çalıyorlardı.Esasında Metallica da herşeyin farkında ama ok birkere yayından çıktı.Rob gruba katılınca "Metallica - Köklere Dönüş " adı altında bir manşet aldı başını gitti müzik dergilerinde.Acaba ne kadar doğru bunu çıkacak albnümde göreceğiz. ( St.Anger da Rob Trujillo bas gitarda değildir.)

Lütfen Metallica'nın geçmişini biryerlerden edinin okuyun.İsteyen arkadaşlara gönderebilirim.Uzun ama anlamak isteyen arkadaşlara daima yardımcı olurum.Metallica doğru tanıyalım sevgili arkadaşlar.Kesinlikle günümüzdeki gruplarla kıyaslamayalım.Çoğu arkadaşımız doğmadan öldü Cliff Burton babamız.Onun kalitesini anlamak, Metallicanın geçmişini, özünü anlamak demektir.Gerçekleri arayalım.

---------------

Metallica çok ünlü oldu, çünkü fazlasıyla emek verdi.Ama nedense bunu kötüye kullandılar.Bende Metallicacıyım bende metalciyim ayaklarında herkez.Ya böyle bir saçmalık olur mu.Insanlar "sırf başkaları yapıyorlar diye" ona yöneliyorlar.Onu anlamak lazım.Şimdi bir adam Metallica süper ya.One ve frantic şarkıları mükemmek diyorsa o adam kafasını kuma gömsün daha iyi.Çünkü o iki şarkı "Metal-pop" gibi birleşmez ikilidir.Ama millet sırf metallica yaptı diye " Ooooo süper " diyor.Bu mudur anlayış?Bugün dinleyip yaprın küfür eden kişilerden olmayınız sevgili arkadaşlar.Gene diyorum gene diyorum Metallica ilk4 le var oldu.Sonra Metallica değil.Bunu kendileri söylüyor.Eminim " One - Frantic " diyenler eminemde dinler, Hande yenerde, likin parkda, korn'da bilmem ne de.Tarzınızı bulun ona göre davranın.Trash'sa trash'a yönelin , heavy ise heavy, death ise death, rap ise rap, pop ise pop.Özentilik yapmayın, kendiniz olun, kişiliğinizle önplana çıkın.


*Not: Metallica'ya duygusal yaklaşmak, sadece sevdiği için "Heavy" gibi kılıflara sokmak, Load, Reload albümlerini savunup saçmalamak yasaktır !

Unutmayın butası koyu bir Heavy Metal Portalıdır.Yani HMTR'dir ! Heavy Metal kilometre taşlarını görmezden gelerek "En büyük Metallica" anlayışını bırakın artık.

Aşağıya Hear'n Aid - Stars'ın Online video linkini koyuyorum. Bunu izlemeyen lütfen ama lütfen ileri geri konuşmasın Heavy Metal Hakkında.Bakın bakalım nerede Metallica'nın ilk 4 albüm sonrası, nerede bu kilometre taşları ?

http://www.youtube.com/watch?v=qZktrrqT1A0&search=hear%20aid%20stars


Her zaman dediğim gibi;

-Judas zekası
-Sabbath kültürü
-Manowar savaşı
-Maiden terbiyesi
-Scorpions gücü
-Kiss fizyolojisi
-Ozzy osbourne kavrayışı
-Mercyful Fate dehası
-Mötley Crüe çizgisi
-Whitesnake karizması
-Dio haykırışını


kavramışsa bir insan zaten Heavy Metal'i kavramış demektir. Metallica'yı kavramak Heavy'yi kavramak değildir. Zaten Metallica Heavy yapmadı. Thrash yaptı. Bunu kendileri de diyor. Ama sonradan yemin ettikleri müzik için öldüler. Ruhları şad olsun..

"Iron Maiden Terbiyesi" Serisinden ; No More Lies !

Dance of Death albümünün bu muhteşem şarkısı aslında Iron Maiden’ı özel kılan bir çok özelliği içinde barındırmakta, bana göre son albümün en iyi parçası !
Şarkının ismi ‘No More Lies’, Başka yalan yok! İşte başlı başına Maiden Terbiyesi diye bir olgunun yok yere yaratılmadığının kanıtı, onun ne kadar somut bir olgu olduğunun kanıtlarından birisidir bu başlık. Binlerce seçimle baş başa kaldığımız bu uzun(!) yaşam da bir kişinin değişen(!) fikirleri anlatılıyor bu parçada.
O kişi kim mi? Benim, sensin, bizleriz o kişi… O kişi Maiden, o kişi; Heavy Metal'i hisseden herkes.



Konuyu çok fazla uzatmadan, incelemeye başlayalım:

There's a darkening sky before me.
There's no time to prepare.
Salvage a lost horizon
But no regrets from me.
Maybe i'll be back some other day.
To live again, just who can say.
In what shape or form that i might be.
Just another chance for me.


Şarkının başındaki inanılmaz girişten sonra Bruce harika sesiyle bizleri karşılıyor ve başlıyor yaşamında kaybetmiş olan veya kaybettiğini düşünmekte olan birisinin ağzından anlatmaya:
Geçmişim, eski yaşantım karanlıktı, hem de çok. Ve benim şimdi hiç hazırlanacak zamanım yok, kurtarmak için unutulmuş bir anlayışı. Ama hiç vicdan azabı duymuyorum. Belki, başka bir gün geri gelirim, yeniden yaşamak için. Ne olacağımı, hangi şekilde olacağımı kim söyleyebilir ki. Bir şans daha, sadece benim için…

Hayatta pes etmek en kolayıdır her zaman için. Pes etmek; yenilgiyi kabul ederek, hiçlikten geldiğin bu dünyada yeniden hiçliğe gitme imkanını elinin tersiyle itmektir. Ama onunla mücadele etmekte kolay değildir ki. Cesaret ister, kuvvet ister, gurur ister… Iron Maiden bu kararın eşiğine gelmiş birini anlatıyor. Unutmayın aslında hepimizi anlatıyor.

A hurried time, no disgrace,
instead of racing to conclusion,
wishing all my life away,
No-one can stop me now.

Time is up, it couldn't last,
but there's more things i'd like to do,
i'm coming back,
to try again,
some day maybe i'll wait till then...
No More Lies


Hayatımda telaşlı bir zamandayım ama hiç utanç yok, pişman eğilim yaptıklarımdan, sonuç için yarışmak yerine bütün yaşamımı istiyorum, Beni hiç kimse durduramaz. Vakit doldu, sonunda, yapamaz bunu.
Daha yapacaklarım var, Geri geliyorum, yeniden denemek için, Belki başka bir gün, daha sonra beklerim, Daha fazla yalan yok!!

Tam her şey bitti derken son anda bir şeyler olur, bir şeyler hissedersin ama tanımlayamazsın, anlayamasın ne olduğunu. Pişmanlıkla karışık bir hırs dolar içine, cesaret pompalamaya başlar beynin, işte o zaman heavy metal iş başında demektir. Hak ettiğini almak istersin, önüne gelen her engeli aşmaya hazırsındır, seni durduracak hiçbir güç yoktur. Heavy Metal durdurulamaz. Hakkını alana kadar rahat yoktur artık sana.


They're all sitting at my table.
Talking tall and drinking wine.
Their time is up just like me
But they just don't know it yet.
So just a word of warning
When you're in your deepest dreams.
There's nothing you can hide from.
I've got my eye on you.


Onların hepsi benim yerimde oturuyorlar, bir zamanlar bende oradaydım, ben de onlar gibiydim. Onlar da benim yaptığım gibi uzun uzun konuşuyorlar ve şarap içiyorlar.
Onların zamanı doldu, aynı benim gibi. Ama henüz bilmiyorlar bunu, Bu yüzden uyarıyorum onları…
En derin rüyalarınla baş başayken, gizleyebileceğin hiçbir şey yok. Gözlerim senin üzerinde.

Bir kişi yaşamında hatalar yapmış, yanlış seçimler yapmış. Şimdi görüyor her şeyi, o hataları yapanları izliyor ve hatırlıyor kendisinde o hataları yaptığını. Onu hiç kimse uyarmamıştı ama o uyarıyor onları. Son bir kez, onlar için sadece bir uyarı!

The clock is fast. The hour is near.
Eventful past is everclear.
My mind is set. The time is here.
I think i'm coming home...


Zaman çok hızlı geçiyor, o an artık çok yakın. Maceralı geçmiş çok sert. Zihnim hazır ve zaman geldi. Sanırım artık eve geliyorum.

A hurried time, no disgrace,
instead of racing to conclusion,
wishing all your life away,
No-one can stop me now.


Time is up, it couldn't last,
but there's more things i have to do,
i'm coming back,
to try again,
don't tell me that this is the end...
No More Lies


Geri geliyorum, yeniden denemek ve başarmak için. Bunun, ölümün bir son olduğunu söyleme bana! Artık yalan yok!

Ne kadar küçük olursa olsun, gün ışığını görme ihtimaliniz olduğu sürece devam edin, hiç durmayın. Yeni bir başlangıç için çabalarsanız, geçmişinizden ders alırsanız en büyük düşmanınız olan zaman en büyük dostunuz olur. Yeter ki pes etmeyin.

Heavy Metal ruhu geçmişinizle olan savaştan galip çıkmak ve yeniden başlamak için gereken gücü size verecektir. Eğer o ruhu muhafaza etmeyi başarırsanız..

Bu gün bir şeyin daha farkına vardım. Maiden senelerdir ne kadar da cömert davranmış bizlere. Nasıl olur da bir heavy metal grubu, normal insanlar(!), bu kadar bilgili oluyor ve bunu heavy metali hisseden herkesle paylaşıyor. Üstelik bu bilgiye ulaşmakta çok kolay. Maiden tek bir şey istiyor bizden, düşünmemizi.

Heavy Metal - İsyan Gerçeği

Heavy Metal ve İsyan kelimelerini ortak bir pencerede incelemek istedim. Yeni Metal müzik ile tanışan insanlar "Metal isyandır, o yüzden metalciyim" gibi sözler sarf ederler. Ona isyan, buna isyan.. Sanki dünyaya isyana gelmiş tüm Metal camiası. Daha Heavy Metal demedim dikkat edin, Metal camiasından bahsediyorum. Tüm kolları ile metal...

Dogmatik düşünceye sahip olan insanlar çoğunluktadır yeryüzünde. Körü körüne bağlanmış insanların "İsyan" kelimesini benimsememesi gayet doğal. Tabiiki yanlış bir doğallık. Metal'in sevilmemesinin, ondan nefret edercesine dışlanmasının bir sebebi de budur aslında. Kendi düşüncelerine eleştiri getiren bir akımı da sevmez insanlar. Saç özgürlüğü, sakal özgürlüğü, konuşma, düşünme özgürlüğü, eylem yapma özgürlüğü insanın doğasında var. Bu isyanın Heavy Metal camiasında toplanması tabiiki tepkileri Heavy Metal de topladı.




İnsanlar Heavy Metal isyanını nasıl biliyor ? Gerçekten onu tanıyor mu ? Ona isyan, buna isyan biçiminde midir ?

Heavy Metal İsyanları

- İnsanlara yapılan haksızlıklar, adaletsizlikler
- Toplumsal basmakalıp düşünceler
- Safi (erdemli) bir insanın nasıl olması gerektiğine dair yanlış kanılar
- Araştırmayan, sorgulamayan insanlar

4 başlıkta toplayabiliriz. Sıralayalım.

1) İnsanlara yapılan haksızlıklar, adaletsizlikler

Adalet denilince aklıma hemen Metallicanın And Justice For All albümü geliyor nedense. Heavy Metal olmamasına rağmen (albümün türü thrash dır) Heavy Metal kültürünü liriksel olarak %100 yansıtan bir albüm. Albüme adını veren şarkının sözlerine bir göz atalım;

Metallica - And Justice For All
Adaletin koridorları yeşile boyalı
Para konuşuyor
Güç kurtları kapında bekleşiyor
Takip edişlerini işitiyorsun
Çok yakında doyuracaksın onların karnını
Yiyip yutuyorlar
Adaletin tokmağı eziyor seni
Gücünü aşıyor


2) Toplumsal basmakalıp düşünceler

Örnek çok. Neden erkekte saç kısa ? Bu saçma bir düşünce değil mi ?

Örnek çok. Neden kan davası hala günümüzde bu kadar popüler ve doğru bir düşünce ?

Örnek çok. İnsanların dogma olarak inandıkları şeylere neden bu kadar tapıyorlar ?

Örnek çok. Din.. Neden insanlar dini araç olarak kullanmıyor da, amaç olarak kullanıyor ? Neden bunca vahşet, kafa kesme, bomba patlatma Allah adına yapıyor ? Bu cehalet değil mi ? Neden insanlar amaç yapıyor dinlerini sadece araç olması gerekirken ?

3) Safi (erdemli) bir insanın nasıl olması gerektiğine dair yanlış kanılar

Bunu Heavy Metal olarak bakacağım. Daha önce yazdığım bir yazı tam bununla ilişkili.

-Heavy Metal kültürünün doğuşu nedir ?
-1970lerdeki ağır işçilerin barlarda toplanıp neyin isyanını verdiler ?
-Black Sabbath hangi "Davayı" savunarak oluşturdu bu kültürü ?
-Black Sabbath'ın şarkı sözleri sadece atıp tutmamıydı sadece müzik ise ?
-Metallica And Justice For All albümündeki toplumsal göndermeler neyin nesiydi ? [ Bu thrash fakat, ideoloji yönünden bakın olaya ]
-Manowar Yıllardır neyin savaşını veriyor, neden her resim karesinde askermiş gibi çıkıyor ?
-Ozzy Osbourne Black Sabbath'a katılırken hangi sözü sarfetti ?
-1970lerdeki işçiler neden neye isyan ettiler ?
-Uzun saç "Erkek kısa saçlı olur" basmakalıp düşünceye bir isyan mı yoksa, öylesine moda olsun diye yapılmış bir hareket mi ?


Bunları bilmeyecek, sonra Heavy Metal erdemine sahibim diyecek ha ? Bu ancak insanları güldürür..

4) Araştırmayan, sorgulamayan insanlar

Heavy Metal'in bilgiye, kültüre ihtiyacı olduğunu daha önce söyledim.Fakat bu bilgileri doğru yerde aramak son derece önemlidir.Şimdi bir adam kalkıp da Harun Yahya'nın kitabını okur sonra "Haaa bu metal kültürüme ters" derse ya da "Satanist müziği" derse hatta ve hatta "Şu saçlara bak, karı gibi uzatıyorlar" derse bu araştırma maraştırma olmaz, olsa olsa önyargının içinde boğulup gitmek olur. ( "Heavy Metal - İhtiyaç" adlı makalemden alıntı)

-------------------------------

Heavy Metal asla boş bir isyan değildir. Çocuğun elinden şekeri alınca ağlaması olayındaki gibi bir isyan asla değildir.

Heavy Metal = İsyandır.
Heavy Metal = Doğallıktır.
Heavy Metal = Mücadeledir.
Heavy Metal = Dünyadır.
Heavy Metal = İnsanın ta kendisidir !

İşte bu gerçekler yüzünden biz Heavy Metal tutkunları yıllardır Heavy Metalin mücadelesini veriyoruz.

Çok yaşa Heavy Metal !

Dance Of Death

Dance of Death Üzerine...
Yüzlerce anlamı içinde barındıran Dance of Death gibi bir Maiden harikasını anlatmaya başlamadan önce bazı yanlış anlaşılmaları ortadan kaldıralım.
Dance of Death parçasıyla verilmek istenen bir mesaj vardır. Parçanın ana teması ‘ölüm’ değildir. Ana temamız ‘gerçeklerdir’; her an karşılaşabileceğimiz kaçınılmaz gerçekler. Ve ölüm de (*1-Don't believe that there is never an end) bu gerçeklerin en kaçınılmazı, en sertidir.
İşte bu noktada büyük bir yanılgı baş gösteriyor. Sözleri idrak edemeyenlerin, tek kelimeye göre karar verme hatasına, Maiden’ın haklı olarak izlediği kapalı-sembolik anlatım tarzı eklenince; bir çok kişi şarkıyı özümsemeden vardıkları yanlış yargıyı doğru kabul ediyor. Ve bu; heavy metalin, Iron Maiden’ın yanlış anlaşılmasına, anlaşılamamasına sebep oluyor. Hala şarkının vermek istediğinin, kendi aldıkları yanlışlar olduğunu düşünenler, parçanın son satırlarını anlamaya çalışsınlar.




Şarkıyı incelemeye başlamadan önce Janick Gers’in parça hakkında söylediği cümleye dikkat çekmek istiyorum:
‘‘A lot of bands just can’t do songs like that anymore or, more likely, they just won’t allow themselves the freedom to do songs like that, which is a shame.’’
Bu cümlelerle Iron Maiden’ın farkını bir kez daha ortaya koyuyor. Gerçekten de bir çok grup kendinde bu tarz şarkılar yapacak gücü ve cesareti bulamıyor. Tepki almaktan korkuyorlar. Bu sözler Maiden’ın albüm satma kaygısının olmadığının bir başka kanıtıdır.
******

DANCE OF DEATH
Let me tell you a story to chill the bones
about a things that I saw
One night wandering in the everglades
I'd one drink but no more
I was rambling, enjoying the bright moonlight
Gazing up at the stars
Not aware of a presence so near to me
Watching my every move


Anlam dolu, klasik bir Maiden soundu işitiyoruz. Ve hayali(!) kahramanımız tamamen gerçek olan bir hikaye anlatmaya başlıyor. Yaşam kadar gerçek, ölüm kadar acımasız bir hikaye! ‘Sana kemiklerini titretecek bir hikaye anlatmama izin ver. Bir gece ormanda dolaşırken yaşadığım bir şey hakkında. İçkiliydim ama fazla değil. Amaçsızca geziyordum, ay ışığının tadını çıkararak, yıldızları izleyerek. Çok yakınımda olan bir varlığın haberinde olmayarak; o her hareketimi izliyorken.’ Bu ana kadar her şey dünyada yaşanıyor gibi gözükmesine rağmen bunlar dahi rüyada(*2-Whenever we dream, That's when we fly), başka bir boyutta geçmektedir. Her şeyin normal olduğu bir gece; ancak gökyüzündeki o parlak yıldızların ne zaman ve nasıl ders vermek isteyeceği hiç belli olmaz.

Feeling scared and I fell to my knees
As something rushed me from the trees
Took me to an unholy place
And that is where I fell from grace

Then they summoned me over to join in with them
To the dance of the dead
In to the circle of fire I followed them
In to the middle I was led


‘Bir varlık üzerime saldırdığı zaman, korktuğumu hissettim ve dizlerimin üstüne düştüm. Beni din de olmayan bir yere götürdü, saygınlığımı kaybettiğim yere. Beni geri çağırdılar, onlara katılmam için, unutulmuşla dans etmem için. Ateş çemberine onları takip ettim, çemberin ortasında önderleriydim.’
Hepimiz anlam veremediğimiz gerçeklerle karşılaşmışızdır. Tanımlayamadığımız varlıklar görmüşüzdür. Ve bir çoğumuz bunun farkına bile varamamıştır. İçerdikleri anlamları yok sayarak, kendimizi tesadüf olduklarına inandırarak; onlara ‘hayal’ adını verip, unutmayı tercih etmişizdir. Ama, ya asıl gerçek bu rüyalarsa! Hayali karakterimiz bu hayallerin tam ortasında, üstelik ona bu hayalleri yıldızlar getiriyor. Ve hayali, ona ölümü taşıyor. Bedeninin kontrolü onda olmadan göremediği, beyninde şekillenen varlıkları izliyor. Ateşin çemberine, insanı ateş gibi yakabilen gerçeğin çemberine giriyor. Bu çember onu götüren varlıkların bedenlerinden oluşmakta.

As if time had stopped still I was numb with fear
But still I wanted to go
And the blaze of the fire did no hurt upon me
As I walked onto the coals
And I felt I was in a trance
And my spirit was lifted from me
And if only someone had the chance
To witness what happened to me
And I danced and I pranced and I sang with them
All had death in their eyes
Lifeless figures they were undead all of them
They had ascended from hell
As I danced with the dead
my free spirit was laughing and howling down at me
Below my undead body just danced the circle of dead
Until the time came to reunite us both
My spirit came back down to me
I didn't know if I was alive or dead
As the others all joined in with me


‘Zaman durmuş gibiydi ve ben korkudan donakalmıştım, ancak yinede devam etmek istiyordum. Ateşin alevleri beni yakmadı, kızgın kömürlerin üzerinde yürüdüğüm zaman. Transta olduğumu anladım ve ruhum bedenimden yükseldi. Sadece bir kişi tanık olsaydı yaşadıklarıma. Ve onlarla dans ettim, yürüdüm, şarkı söyledim. Hepsinin gözlerinde ölüm vardı. Cansız figürlerdi, hepsi ölüydü. Onlar cehennemden yükselmişti. Ben ölülerle dans ettikçe, özgür ruhum gülüyor ve haykırıyordu, ölü bedenimin altından. Ölülerin çemberinde sadece dans ettim. Ruh ve bedenimi yeniden birleştirme zamanı gelene kadar, ruhum geri gelmişti. Ölü müyüm canlı mıyım bilmiyordum. Diğerleri bana katılana kadar.’
Gerçeği görebilmek için, ölümü görüp yaşamı anlamak için, cesaret gereklidir. Burada o cesaret var. Öyle bir cesaret ki, ateşe bile meydan okuyabilir. Beynin özgürce çalışmasıyla oluşmuş, bedenden soyutlanmanın getirdiği bir cesaret. Karakterimiz, bir başka boyutta, ölüm dansını yapıyor. Cehennemden yükselmiş alevden bedenlerle birlikte. Aslında dans ederek onlara meydan okuyor. Bedeninde olmayan ruhunu geri çağırıyor. Ve bu mücadeleyi kazanarak yaşama yeniden geri dönüyor.
Bu nokta da ‘Dance of Death’ deyişinin neden kullanıldığını, neye benzetildiğini anlamamız mümkün oluyor. Karakterimiz yaşadıklarının, yaptıklarının; kökleri çok eskiye dayanan ve Afrika yerlilerinin ölüyü yeniden canlandırmak için yaptıkları dini ritüelden parçalar olduğunu anlıyoruz. Bu dini törenler sırasında bir çok farklı figürler yapılmaktadır, bunlar şarkımızda neden dans etmek eyleminin kullanıldığının kanıtıdır. Ve yine bu ritüellerde, ölüme meydan okuyarak, yeniden yaşama dönecek kişi, olanları bir başka boyuttan izlemektedir. Bu törenler tam ölüm ve yaşam arasındayken gerçekleştirilmektedir.
Maiden; aniden, ormanda yürürken gelen ölüme karşı yapılan savaşı bizlere anlatmakta. Bunu yaparken de en uygun yol olan benzetmeler ve mecazlarla birlikte bu unutulmaya yüz tutmuş eski Afrika törenini kullanıyor. Bu tarz anlatması çok güç ve de bazı yönlerden sakıncalı olan bir şeyi paylaşmak için çok doğru bir yöntem.


By luck then a skirmish started
And took the attention away from me
When they took their gaze from me
Was the moment that I fled
I ran like hell faster than the wind
But behind I did not glance
One thing that I did not dare
Was to look just straight ahead


‘Şans eseri bir çatışma başladı, dikkatleri üzerimden çekti. Bakışlarını uzaklaştırdıkları vakit, kaçmanın tam zamanıydı. Rüzgardan hızlı, cehennem gibi koştum. Hiç arkama bakmadan koştum. Bir şeye daha cesaret edemedim, önüme bakmaya.’
Karakterimiz ölümü yendikten sonra, ona bunları yaşatan yıldızlar bu sefer kaçması için bir şans veriyorlar. Bir şekilde ölümün elçilerinden kaçıyor. Hiç durmadan koşuyor, arkasına dahi bakmıyor. Burada koşmayı, zihnini ve konsantrasyonunu yaşadıklarından uzaklaştırma olarak anlarsak daha doğru bir tespit yapabiliriz.

When you know that your time has come around
You know you'll be prepared for it
Say your last goodbyes to everyone
Drink and say a prayer for it
When you're lying in your sleep, when you're lying in your bed
And you wake from your dreams to go dancing with the dead
When you're lying in your sleep, when you're lying in your bed
And you wake from your dreams to go dancing with the dead


‘Zamanınızın geldiğini aşağı yukarı bilirsiniz. Hazırlanmış olacağınızı bilirsiniz. Herkese son kez hoşçakal der, içer ve dua edersiniz. Uykunuzun derinliklerinde, yatağınızda uzanıyorken, rüyanızdan ölülerle dans etmek için uyandığınızda…’


Evet, gerçekten de bazen hissedersiniz olacakları. Fark etmeseniz de, beyniniz kendini ona göre hazırlar. Size de vedalaşmak ve son kez ‘dua’ etmek kalır. Dua edersiniz çünkü farkındasınızdır gözlerle görünmeyenlerin. Umudunuzu kaybetmediğinizin göstergesidir dua etmeniz. Heavy Metal hiçbir zaman yenilgiyi kabul etmez ki. İşte bu yüzden, o küçük ihtimal için bile duanızı edersiniz. Ruhunuz bedenden ayrılmadan umudunuzu kesmemelisiniz. Ve bu şarkıda şunu öğreniyoruz ki, ruhunuz bedeninizden ayrıldığında, ölümle dansa başladığınızda bile bir umut vardır. Heavy Metal gereken cesareti verecektir.

To this day I guess I'll never know
Just why they let me go
But I'll never go dancing no more
'Til I dance with the dead


‘Gitmeme neden izin verdiklerini sanırım hiç bilmeyeceğim, ama bir daha asla gitmeyeceğim, ölüler dans edene kadar.’
Bazı şeylerin sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz gerçekten doğru. Ama yapmamız gereken ondan gereken dersi çıkarabilmektir. Ve eğer bir gün ölümle dans ederseniz, bu sözler aklınıza gelsin, hiç pes etmeyin, ruhunuzun sizi terk ettiğini görseniz bile, savaşmaya devam edin. Savaşırsanız, sizin için ölümle dansı yazan kader, yine sizin için doğruyu gösterecektir. Ve Maiden’ın son cümlesinde dediği gibi; bu savaştan galip çıkarsanız. Yaşamınızın değerini anlayın ve dolu dolu gibi yaşayın. Bir daha asla ölümle dans etmeyin; ölüler dans edene, dünyanın sonu gelene kadar.( *1-Don't believe that there is never an end)

*1: Iron Maiden, Hollowed by thy Name’den bir cümle.
*2: Dio, Sacred Heart’da geçen bir cümle.
3: Dance of Death adında ortaçağ da ortaya çıkan bir sanatsal akım vardır. Bu şarkıyla, orta çağın sanatsal akımı arasında hiçbir ilişki yoktur.